ŞEYH GALİP
HÜSN- Ü AŞK
Mesneviler,
genel bağlamda 3 bölümden oluşur. Bunlar;
1.
Giriş
Bölümü
2.
Konunun
İşlendiği Bölüm
3.
Bitiş
Bölümü’dür.
Hüsn-ü Aşk
mesnevisini de bu 3 bölümde incelememiz mümkündür. Bunlar:
GİRİŞ BÖLÜMÜ
Bu bölüm de
kendi arasında farklı başlıklar altında incelenmektedir. Bunları da şöyle
sıralamamız mümkündür:
1.
Besmele
2.
Tevhit
3.
Münacat
4.
Na’t
5.
Mir’ac
6.
Mucizat
8.
Padişah
için övgü
9.
Devlet
büyüğü için övgü
10. Sebeb-i Telif
1-Besmele
2-Tevhid
3-Münacat
Eserin
girişinde Hüsn-ü Aşk başlıklı bölüm
Tevhîd ve Münacat
denen bölümlerin başlangıcıdır. Galip, bu bölüme on sekiz beyitlik bir tahmidle[1]
başlar.[2]
Bu bölümde; Şair, kullarına acıyıp, onlara kendisini övme fırsatı veren Allah’a Şükür ifadelerinden ve insanın Allah’ı övme hususunda acizliğinden bahseder. Bu
başlık [1–18] beyitlerini kapsar.
4-
Na’t
Der
na’t-ı şerif-i nebevi ve evsaf-ı latif-i Mustafavi Sallallahü Teâlâ aleyh
[Peygamber Hazret-i
MuhammedinVasıflarına dair Na’t-ı Şerif]
Peygamberi övmek amacıyla
yazılmış bölümdür.[19–42] beyitler.
5-Mirâc
6-Mucizât
Der
menkabet-i mirac-ı şerif-i nebevi mücize-i bahire-i Mustafavi
[Peygamberin Şerefli Miracı ve
Apaçık Mucizelerinin Hikâyesi]
Bu başlık
altında Hz. Peygamberin Mirac olayı ve gösterdiği mucizeler anlatılmış ve
kendisi yüceltilmiştir. Yine bu bölümde Âdem Nuh Musa İdris Yusuf gibi
peygamberlerinde isimleri geçer. Mucizeleri arasında Peygamberimizin ayı ikiye
bölmesi, parmaklarından su akması gibi mucizeleri anlatılır.[43–136]. Beyitler
7-Medh-i
Çar yâr-yok
8-Padişah
için Övgü-yok
9-Devlet
büyüğü için övgü-yok
Bu bölümler yoktur. Eserde.
Övülen de bir padişah ya da devlet adamı değildir. Çünkü Şeyh
Galip, Hüsn ü Aşk’ı zamanın padişah ya da herhangi bir devlet adamına sunmak
için yazmamıştır. Eserini herkes için yazmış ya da yazması gereği için
yazmıştır.[3]
Der
vasf-ı şerif-i Cenâb-ı Hazret-i Hüdâvendigar
K.S
[Hüdavendigar Mevlana
hazretlerinin Şerefli vasıflarına dair]
Başlığıyla mesnevide kendisi
üzerinde büyük bir tesiri olan Mevlana’ya bir övgü vardır ve onun vasıflarını
belirtir. On sekiz beyitten oluşmaktadır.[137–155]. B.
Der zikr-i pîşvâ-yı hod
[Kendi rehberine Dair]
Bu
bölümde “Serbâz-ı muhibb-i Mevlevî” yani
Mevlevîliğin cesur dostu sıfatı ile andığı babası Mustafa Reşid Efendi için
övgüde bulunur. Beyitlerin de sayısı on sekizdir.[4][155–173]B.
Yine aynı bölümde
Ney gibi beni o zât-ı vâlâ
Feyz-i nefesiyle kıldı gûyâ
Şair babası Reşid Efendi’nin feyzini nefese, kendisini ise neye
benzetmiştir.
10-Sebeb-i Telif
Der Beyân-ı Sebeb-i
Te’lif
[Kitabı yazmanın
sebebine dair]
Adından da
anlaşılacağı üzere bu bölüm bize eserin niçin yazıldığı konusunda bilgiler
vermektedir.
Burada şair Hüsn-ü Aşk’ı yazmasının nedenini uzunca anlatır ve şöyle der: ’Bu mesneviyi,
bir toplantıda Nabi’nin Hayrabat’ı aşırı sözlerle övülürken, böyle bir
mesnevinin bir daha yazılamayacağı iddiasını yalanlamak için yazdım.’’[5] Yine eseri
yazma sebebi olarak şu da gösterilir: Galip, Nabi’nin
Harabatına yönelik aşırı övgüyü abartılı bulur ve bir
Benzerinin yazılamayacağı iddiası, ona bir imtihan gibi
gelir (184)b. Mecliste bulunanlar
Galip’in düşüncesine katılmayıp onu nazm meydanına davet
edince, “o hevesle kilki deste”
(236)b. alır ve hikâyeye başlar.[6][173–240]B.
KONUNUN
İŞLENDİĞİ BÖLÜM
Bu
bölüm mesnevilerde Agaz-ı Destan, Matla-ı Dastan, Agaz-ı Kıssa gibi başlıklarla
karşımıza çıkabilmektedir. Bu bölüm mesnevinin ana bölümüdür. Burada anlatılan
konular eserden esere değişkenlik göstermektedir. Konunun işlendiği bölüm kendi
arasında 4’e ayrılmaktadır.
1. Okuyucuya
bilgi vermek, onu eğitmek amacı güden mesneviler
2. Okuyucunun
kahramanlık duygusuna hitap eden, konusunu menkabelerden ya da tarihten alan
mesneviler
3. Sanat
yönü ön planda olan okuyucunun edebi zevkine hitap eden, ana çizgisi aşk ve
macera olan mesneviler
4. Şairlerin
gördükleri, yaşadıkları olayları anlatan, toplum hayatından kesitler veren
kişileri ve meslekleri, düğünleri ve belli yöreleri tasvir eden mesneviler.
Bu
bağlamda Hüsn-ü Aşk mesnevisi 3. Gruba girmektedir. Yani sanat yönü ön planda
olan okuyucunun edebi zevkine hitap eden ana çizgisi aşk ve macera olan
mesnevilerden bir tanesidir. Eserdeki beyitler sekb-i hind üslubu içerisinde
yazılmıştır.
Eserde
konunun işlendiği bölüm, Agâz-ı Dâstan-ı Beni Muhabbet
[muhabbet oğulları destanının başlangıcı] başlığıyla başlamaktadır. Teslim Kerden-i Sühân Aşk
Ra Bedest-i Hayret ve Avürden-i o Baharim-i Visâl [Sühan’ın Aşkı Hayretin Eline
Teslim Etmesi ve Onu Vuslat Haremine Götürmesi] başlığıyla son bulur. Bu başlık
altında 2007. ve 2008. Beyitlerde şair şöyle der:[240–2008]B.
Buldu bu mahalde kıssa
payan
Bundan ötesi değil nü
mayan
Şad şükrola Hayy-i
layemuta
Kim erdi söz âlem-i
sükûta
Hikâye
burada son buldu. Bundan sonra göze görünmüyor. Ölümsüz olan, hayat verici
Allah’a çok şükür ki, söz sükût âlemine vardı.[7]
Bölümde konu başlıkları Farsçadır.
Konun
işlendiği bölüm mesnevi kısmı 2041 beyit 6 kıtadan oluşan 4 Tardiyye ile birlikte
2101’dir.Tardiyye, Bentlerle kurulan çok
bendli şekillerden musammatlar dediğimiz grupta yer alır. Tard u Rekb adı da
verilen Tardiyye beş mısralık bentlerden oluşan bir nazım şeklidir. Aslında
muhammes olan tardiyye hem şekil hem de konu bakımından muhammesten ayrılır
bunu sebebi ise son mısraların öteki mısralarla kafiyeli olmayışıdır.
Tardiyyelerde kafiye düzeni aaaav, bbbbv dir:[8]
Hoş geldin eya berid-i canan
Bahşet bana bir nüvid-i canan
Can ola feda-yı iyd-i canan
Bisud olan mı ümid canan
Yârin bize bir selamı yok mu?
Ey Hızr-ı fütadegan söyle
Bu sırrı edip ayan söyle
Ol sen bana terceman söyle
Ketmetme yegân yegân söyle
Gam defterinin tamamı yok mu?
BİTİŞ
BÖLÜMÜ
Mesnevilerin
bitiş bölümleri konunun işlendiği bölüm gibi belli bir planda verilebilir.
Bitiş bölümü asıl konudan belli başlıklarla ayrılır. Bu bölüm Arapça hatm kökünden gelen bir kelimeyle
belirtilebilir. Hüsn-ü Aşk mesnevisinde Bitiş bölümü başlığı altında Şairin
eseriyle ve Şairliğiyle övündüğü bölümü görebiliriz. Bu bölüm Fahriyye-i Şairane [Şairane övünme]
dediğimiz bölümdür. Bu bölümde Mevlana’nın izinde olduğunu da belirtir.
Esrârını Mesnevîden
aldım
Çaldım velî mirî malı çaldım
Yine
Bitiş bölüm altında değerlendireceğimiz Hakîkât-i Hâl ve
Hatime-i Kitab [İşin doğrusu ve kitabın sonu] başlığını
okuyucudan dua isteme başlığı altında değerlendirebiliriz. Ve son olarak
mesnevinin sonunda eserin bitiş tarihi verilir. Tarih-i Hatime [Bitiriş Tarihi] yer alır. Bu kitabın bitiş tarihi
olarak misktir demiştir.
OLAYLAR

MOTİFLER
·
Mektuplaşma
Name-i Hüsn ba Aşk(Hüsn’ün
Aşk’a Mektubu)
Suret-i Name-i Aşk(Aşk’ın
Mektubu)
·
İnsan olmayan varlıklarla konuşma
Güft ü Guy-ı Aşk u Aşkar ve
Güzeşten-i İsan(Aşk’ın Aşkar’la konuşması ve Başlarından
Geçenler)
·
Kılık değiştirme
Agâh-ı
Daden-i Sühan be Suret-i Tuti(Sühan’ın Papağan Kıyafetinde haber getirmesi)
Agâh-ı Daden-i
Sühan be Suret-i Tezerv(Sühan’ın Sülün Kıyafetinde haber getirmesi)
Agâh-ı Dadan-i
Sühan be Suret-i Bülbül(Sühan’ın Bülbül Kıyafetinde haber getirmesi)
Residen-i
Sühan be Suret-i Pir-i Tabib(Sühan’ın Tabip Kıyafetinde Gelmesi)
·
·
ŞAHISLAR
Hüsn
(Bayan):Sümbüller içinde siyah kâküllü, lale yanaklı, bir gül
goncası. Göğsünün aynası gümüş bir deniz, dişleri ve ağzı inci ve mercan dolu
bilinmeyen bir hazine, çene gümüş bir ab-ı hayat kadehi. Kolu gümüş bir dal.
Beyaz parmağı kâfurdan yapılmış bir mum. Kınası, gül yaprağı gibi. Uzun boyu
mahşerde yapılmış, onun boyunu görünce gökyüzünün belaları sevinir. Baygın
bakışı can düşmanı, siyah saçları iman düşmanı, gerdanı suda beyaz bir servinin
aksi, kolları Kevser ırmağı, saçları amber hazinesi. Yanağındaki ben bir Hintli
koruyucu, göğüsleri cennet bağının turuncu. Dudağının mercanı şekerler döken
bir cevher vb. tasvirler yapılır.
Der
Vasf-ı
Hüsn (Hüsne Dair)
Aşk
(Erkek):Siyah yüzlü bir ay, yüzünün tüyleri kılıç suyunun yeşil
cevheri. Azrail gibi yan bakışı cana bela. Fitne ona gözü bağlı bir kurban.
Dudağının kırmızılığı şarapla karışık Kevser. Gözünde İsa’nın sözü gizli, bir
sözle talihi değişir. Külahının altındaki perçeminin teli ay içinde Allah’ın
ismi yazılmış gibi. Zülfü büyünün ne olduğunu bildirir. Tüyler dudağının
etrafında İsa’ya İncil gelmesi gibi inmiş bir nur. Kirpikleri güneşin şuaları
gibidir. Allah korkusu onun bir bakışına kurban vb. tasvirlerde bulunulur.
Der
Vasf-ı Aşk (Aşk’a
Dair)
Molla
Cünun (Hocaları):Akıllı tedbirli insanların müftüsüdür. Fikir
dalına çıkmak onun işi değildir. Onun yanında hükümdar ve dilenci eşittir. Tek
başına kudretli bir padişahtır. Bütün duygular emrindedir. Zan ile şüphe ile
işi yoktur. Gökyüzüne ait bilmediği şey yoktur. Allah’a şerkestlik etse bile
korkmaz, ateş onu yakmaz. Konuşsa cihanı susturur vb. özellikleriyle tasvir
edilir
Der
Vasf-ı Molla-yı Cünun(Molla Cûnûn’un Vasıfları)
Sühan: Gönlü
genç, zeki bir ihtiyar. Aziz bir kişi. Yaşı felekten daha büyük. Hüsn’ün ve
Aşk’ın ne olduğunu, neşenin ve elemin aslını bilen bir (Hızır)
Der
Menkâbet-i
Sühan Han Salar-ı Nüzhetgâheşt(Mesirenin sofra
basıcısı olan Sühan’ın Hikâyesi)
Hayret: Hüsn ile Aşk’ın
sohbetlerine mani olan kişi.
Peyda Sûde-i Hayret ve Men-İsan-ez Müsahabet(Hayret’in ortaya
çıkması ve sohbetlerine mani olması)
İsmet: Hüsn’ün dadısı.
Der Sıfat-ı İsmet ki Dâye-i Hüsn Bûd(Hüsn’ün Dadısı İsmet’e
Dair)
Gayret: Aşkın
akıl hocası ve Aşk’ın çıktığı yolculukta yol arkadaşı.
Der
Sıfat-ı Gayret ki Lâlâ-yı Aşk Bûd(Aşk’ın
Lalası Gayret’e Dair)
Hüşrüba:
Çin
Padişahının kızı. Peri yüzlü insan katili olarak tasvir edilir.
ZAMAN
Olayların gerçekleştiği kesin bir zaman diliminden söz
etmemiz mümkün değildir. Zaman olarak ay ve mevsimlerden söz etmemiz mümkündür
ki eserde Temmuz ayından sonbahar, kış ve yaz mevsimlerinden söz eder. Olaylar
yekpare bir an da gerçekleşir.
YER
Mekteb-i Edeb: Birbirlerini gördükleri yer olarak geçer.
Nüzhetgeh-i Mana: mesire alanı buluştukları yer
Kuyu: Devlerin bulunduğu yer
Harabe-i Gam
Ateş Denizi
Çin Sahili
Zatü’s suver: Çin Prensesinin kalesi hapsoldukları yer.
Hisar-ı Kalp
Kalp Diyarı
Tılsım Ülkesi
Siyah Çöl
Sütlüce
Aşk’ın Yalnız olduğu yer(Amede-i Hüsn gâh gâh be halvetgâh-ı
Aşk)(Hüsn’ün Ara sıra Aşk’ın Olduğu Yere Gelmesi)
Arabistan ve Çin coğrafyası
KAYNAKÇA
KARTAL, Ahmet, ‘Hüsn-ü Aşk’ın Yeni Yayımı’
BÜYÜKKAVAS KURAN Şeyma, ‘Mesneviden Romana
Uzanan Sebeb-i Telif Yolu Üst Kurmacaya mı Gider?’
KAPLAN Mahmut, ‘Şeyh Galip’in Şiir Anlayışı’
KUZEY Gonca, ‘Şeyh Galip ve Hüsn ü Aşk’
ÖZDİNGİŞ Vicdan, ’Bir Dersin Notu’ (Hüsn ü Aşk
Mesnevisi)
ERDOĞAN Mustafa, ‘Türk Edebiyatında Bilinmeyen
İlginç Bir Eser Manzum Hüsn ü Aşk Tiyatrosu’
DOĞAN Ahmet, ‘Hüsn ü Aşk’ta Sembolik Anlatım’
KOYUNCU Zeynep, ‘Hüsn ü Aşk’ta On Sekiz Sayısı
Üzerine’
GENÇ İlhan, ‘Hüsn ü Aşk Kahramanı Aşk’ın Manevi
Yolculuğunun Retorik Boyutu’
EREN Abdullah, ‘Hüsn ü Aşk’ın Kurgusunda
Belirleyici Faktörlerden Biri Olarak Acz’
İÇLİ Ahmet, ‘Hüsn ü Aşk Mesnevisinde Dramatik
Aksiyonu Oluşturan Değerler Üzerine Bir İnceleme’
GÜRER Abdulkadir, ‘Şeyh Galip Hakkında Yeni
Bilgiler’
ÖZTÜRK Murat, ‘Aşk Mesnevilerinde Yönlendirici
Güç ve İdeal’
VARIŞOĞLU Celal, ‘Ol ve Öl Fikri Çerçevesinde
Hüsn ü Aşk Kahramanı Aşk’ın Kendisini Bulma ve Tanıma Süreci’
OKAY Orhan, AYAN Hüseyin, ‘Hüsn ü Aşk’
TÜRİNAY Necmettin, ‘Klasik Hikâyenin Son Zirvesi
Hüsn ü Aşk’
AKTAŞ Şerif, ‘Bir Anlayışın Romanı Hüsn ü Aşk’
HOLBROOK Victoria ‘Mazmun mu Klişe Yoksa
Devralınmış Mazmun Kavramı mı?’
AYVAZOĞLU Beşir, ‘Yaşayan Şeyh Galip’
ABDULLAH Fevziye, ‘Makber ’de Hüsn ü Aşk
Tesirleri’
[1]
Hamd etme şükür etme.
[2] Zeynep
Koyuncu, Hüsn-ü Aşk On Sekiz Sayısı Üzerine,(Erzurum Atatürk Üniv. İlahiyat
Fakültesi)
[3] A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı
39, Erzurum 2009 Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı
Bir Dersin Notu Hüsn-ü Aşk Mesnevisi
Vicdan ÖZDİNGİŞ
Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Türk
Dili ve Edebiyatı Böl. Öğrt. Üyesi
[4]
Zeynep
Koyuncu, Hüsn-ü Aşk On Sekiz Sayısı Üzerine
(Erzurum Atatürk Üniv. İlahiyat Fakültesi)
Kendisini
Bulma ve Tanıma Süreci, Gaziantep
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
6(2):24–35 (2007)
[7] Orhan Okay, Hüseyin Ayan, Şeyh
Galip-Hüsn-ü Aşk, Dergâh Yayınları
[8] Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı, Nazım
Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yayınları
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
Bu sahanın temelini oluşturan
çalışmaların çoğu yabancı Türkologlara aittir.
Sir Grard Clauson: 13. Asır Orta
Türkçe’nin Etimolojik Sözlüğü, Türkoloji’nin en önemli eseridir.
Etimolojik Sözlük: Kelimelerin
kökenini ses ve anlam değişmelerini kelimenin ilgili lehçelerle karşılıkları
yanı sıra kelimenin kayıtlardaki en eski biçimi konusunda bilgi verir. 13.
yüzyıla kadar Türkçe kaynaklar taranmış ve bu metinler Hangi yüzyıl nasıl
gelmiş, nasıl yazılmış konusunda bilgi
verir.
Clauson’un bu çalışmasında Türkler
ve Moğollar karşılaştırılır. Türkçe 8. Yüzyıl, Moğolca 13. Yüzyıl kadar gider.
Moğolca ve Türkçeyi
karşılaştırırken ortak kelimelerin olduğunu iddia eder. Bu az sayıda bir
benzerlikten kaynaklanan ortaklıktır. O dönemde Moğollar ile Türkler
komşudurlar. Yine imparatorluk altında yaşayan farklı birçok toplum vardır.
Türkler ve Moğollar da birbirlerinde kelime alışverişini bu şekilde
sağlamışlardır. Türkler savaşçı bir millet olduklarından kültürel ve sosyal
farklılıklardan doğan kelimeleri Moğolcaya vermiştir. Bu onların aynı dilden
geldiğini kanıtlamaz.
Carl H. Menges: Türk Dilleri ve
Halkları adında bir kitabı vardır. Türkoloji’nin giriş kitabıdır. Türk Halkları
Rusya döneminde yoğundur. Bundan dolayı Türkoloji çalışmalarının Avrupalılar
tarafından araştırılmasında şaşamamak gerekir.
A.R Taş Macar Türkolog’dur.
Macarlar, Avrupa’da yaşamlarına rağmen Hint Avrupa kavmi değil, Fin Uygur
kavmidir. Ya da Ural kavmidir. Bunu araştırmak için köken bilimi olarak
Türkçeyi ve Türkoloji’yi seçmişlerdir. Türkoloji’ye Giriş şeklinde bir kitabı
vardır. Türkleşmenin konusunda bilgi verir. Türkoloji edebiyat tarihi diğer
kültürel aktivitelerle ilgilidir.
Türk kelimesinin Avrupa’daki
kullanımlarına baktığımızda yakın dönemlerde oluştuğunu görmek mümkündür. Bu
kelime yakın dönemde;
İngilizcede; Turkish: Türkiye
Türkçesini ifade eder.
Turkic: Genel anlamda bütün Türk
lehçelerini ifade eder. Geniş kapsamlıdır.
Rusçada; Turetsky: Türkiye Türkçesini ifade eder.
Turkskin: Genel anlamda Türk lehçelerini
ifade eder.
Yine İngilizler Turkısh genel
anlamda Türk lehçelerini bu kelime ile ifade eder. Republican Turkish teriminde
T.T için kullanılıyor.
Türklerde Türkçe dendiğinde hem
Türkiye Türkçesi hem de diğer Türkçeler akla gelir. Ülkemizde tartışılan konu
ise; Türk dilleri mi yoksa Türk
lehçeleri mi tartışmasıdır. Ülkemizde Türk lehçeleri olarak kullanılır.
Türk dilleri ise Talat Tekin
kullanır. Turkish Language diye İngilizce kullanımdan yansımasıdır.
Türk dilleri bu kullanımda Türkleri
her bir ayrı milletmiş gibi kabul etmiş oluruz. Hâlbuki hepsi aynı dil
ailesinden gelmektedir.
TÜRK ETİMONU
Etimon kavim anlamına gelmektedir.
Türk kelimesi ilk olarak Köktürklerden kalma Orhun abidelerinde geçmektedir. M.
Ergin hoca bu kelimenin Abidelerde geçtiğin söyler.
Göktürk alfabesinde dört ana
karakter vardır. Bunlar:










TWRK
W: o ve ü
için kullanılmıştır.
Göktürk yazısı alfabe sistemi
gözetmez. Şekil ve resim yazısına dayanır. Göktürk yazısında alfabe anlamı
taşıyan işaretler olduğu gibi heceyi gösteren işaretlerde olmuştur.
TÜRKLERİN ANA YURDU VE YAYILIŞ SAHALARI
1- Türklerin
yaşadığı topraklar acaba neresiydi?
Farklı bilim dallarına mensup
otoriteler bu konuda farklı birçok yer işaret etmişlerdir. Bunlar:
a)
Tarihçiler Çin yıllıklarına dayanarak Altay dağlarını
Türklerin ana yurdu olarak kabul etmişlerdir.
b)
Etnologlar iç asyanın kuzey bölgelerini Türklerin an
yurdu olarak kabul etmişlerdir.
c)
Antropologlar Kırgız Bozkırı Tanrı dağları arasını
kabul etmişlerdir.
d)
Dil uzmanlarının görüşü biraz daha farklıdır. Bunlar,
Türklerin ilk yurdunu batıda aramışlardır. Hazar denizinin kuzeyi ve Altay
Vural dağları arasını Türklerin vatanları olarak kabul etmişlerdir. Çünkü
burası Türklerin Hint Avrupa kavimleri ile eski Ural kavimleriyle komşuluk
yapabilecekleri bir bölgedir. Bugün Macarca birçok Türkçe kelime vardır.
Bunların eski batı Türkçesinde girdiği bellidir. Bugün Macarlar Avrupa’da
yaşamaktadır. Buraya ise Ural dağlarından göç etmişlerdir. Demek ki Ural
dağları bölgesinde Türklerle Türklerin bire bir dili konuşan kolu ile Bulgar
Türkleri ile komşuluk yapmış olmaları gerekiyor ki bu kelimeleri almıştır.
MİLLATTAN ÖNCE GÖÇLER
Türklerin
M.Ö ve M.S dönem olmuştur. M.Ö 1500 yıllarında bugünkü Moğolistan’a göç eden
bir kol vardır.
Yakut (
Saka) Türkleri ana Türk kitlesinden kopup bugün yaşadıkları Doğu Sibirya’ya göç
etmişlerdir. M. Ö dönemlerde
Çavuş
Türklerinde M.Ö dönemde Ana Türk kitlesinde ayrıldığı düşünülür. Bugün Yakutça
ve Çuvaşça ve farklı Türk lehçeleridir.
M.Ö 3500
yıllarında Mezopotamya’da Sümerler diye bir kavmin Türkçe ile ortak
kelimelerinin olduğu iddia edilir.
Teñri
Türkçe, tengir Sümercedir. Tanrı anlamına gelir. Bu bir kelime alışverişi veya
kısmı Mezopotamya’da yaşamış olabilir. Komşu olabilirler ve kelime
alışverişinde bulunabilirler.
MİLLATTAN
SONRA GÖÇLER
Hunlar M.S 375 yılında Atilla’nın
öncülüğünde Avrupa’ya gitmiştir. Asya Hunları Hindistan’a gitmiştir. Türkiye
Türklerinin atası olan Oğuz Türkleri kitabelerin bulunduğu yer olan Orkun
bölgesinden batıya göç etmiştir. Seyhun ırmağının kenarına yerleşmişlerdir.
Buralar Türkleştirildikten sonra
Harezmî Bölgesi Mevaraünnehir üzerinden İran’a ve Anadolu’ya göç etmişlerdir.
Peçenek, Kuman, Uzlar Hazar
denizinin kuzeyinden Doğu Avrupa’ya ve Balkanlar göç ediyorlar. (Gagavuz
Türklerinin nesli) Bulgar Türkleri ise Slavlaştırılmıştır. Hunlarda Avrupa’da
erişmişlerdir. Göktürkleri yıkan Uygurlar, Kırgızlara yenilip bugünkü Doğu
Türkistan’a yerleşmişlerdir.
Mısıra asker olarak giden
Kıpçaklar, burada Memluk devletini kurmuşlardır. Lakin sayıları az
olduklarından dolayı erimişlerdir.
GÖÇLERİN NEDENLERİ
·
Kuraklık
·
Otlakların daralması
·
Nüfusun kalabalık olması
·
Ekonomik sıkıntılar
Türkler hayvancılıkla uğraşırlar
otlakların daralmasıyla Moğolların saldırılarıyla Batıya doğru göç etmeye
başlarlar. Bu göçler esnasında eriyip gitmişlerdir. Dünyada farklı birçok yerde
Türkler yaşamaktadır. Rusya, Çin, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan,
Özbekistan, İran’da her yerde Türk vardır.
BÜYÜK AİLE TEORİLERİ
1-
NOSTRATİK
TEORİSİ
Altı dil ailesinin aynı kökenden
çıktığını ve bir büyük aile oluşturduğunu kabul eder. Bunlar:
·
Sami-Hami
·
Kartvel
·
Hint-Avrupa
·
Ural
·
Dravid
·
Altay
Bu teorinin
kurucusu Vladislav İliç Svitiç’tir. İlk çalışmalarını Moskova’da 1960 yılında
ortaya koydu. Bir sözlük hazırlamış ve burada altı dil arasındaki ilişkileri
inceledikten sonra 378 kelimenin karşılaştırılan dil ailelerinde ve ailelere
giren dillerde ortak olduğunu göstermiştir. İlk kez bu terimi kullanan Holger
Pedersen’dir. Hint-Avrupa bağlantılı diller için kullandı. Başlangıçta bu
terimde Hint- Avrupa ile Fin-Ugor dillerini bir arada düşünürken sonradan buna
Türk, Moğol, Mançu, Yukagur ve Eskimo dillerini dahi etti.
Aaron
Dolgoposky, Hint-Avrupa, Hami- Sami, Kartvel, Ural-Altay, Eskimo-Alevt dil
ailelerinin ilişkileri üzerinde durdu.
2-
AVRASYATİK
TEORİSİ
Greenberg tarafından kuruldu.
Hint-Avrupa, Ural-Altay, Gilyak, Kore- Japon, Aynu, Çukça ve Eskimo- Alevt dil
ailelerini büyük aile olarak görür. Afrika dillerini dört ailede ayırır.
Bunlar:
·
Hoysan (Güney Afrika)
·
Nijer-Kordofan( Merkezi ve Güney Afrika)
·
Nil-Sahra(Merkezi Afrika)
·
Afro-asyatik (Kuzey Afrika)
Amerika yerli dillerini de üçe ayırır. Bunlar:
Ø Amerind
Ø Na-Dene
Ø Eskimo-Alevt
Greenberg Avrasyotik teori içinde
bulunan dil ailelerini morfolojik özelliklerini karşılaştırarak ortak yönler
ortaya koyar.
TÜRKÇE’NİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
Yeryüzündeki diller arasında
Türkçenin içine girdiği grup Ural-Altay dilleri grubudur. Ural-Altay dilleri
diğer dil aileleri gibi sağlam bir dil teşkil etmezler. Hint-Avrupa dilleri
arasındaki yakınlık bu dillerde yoktur. Ural-Altay diller arasındaki yakınlık
bir menşe birliğinden çok bir yapı birliğine dayanmaktadır. M.Ergin, bu dillere
dil ailesi değil de bir dil grubu olarak bakmak gerektiğin söyler. Bir aile
olmak bir menşeden çıkmış olmak, Ural-Altay dilleri için bir ihtimalse de
kesinlik yoktur.
Yapı bakımından bu diller arasında
bir benzerlik vardır. Ural-Altay dilleri eklemli dillerdir. Farklıda olsa
hepsinde birbirine benzeyen bir vokal uyumu vardır.
Ural-Altay dilleri Ural Altay olmak
üzere iki kola ayrılır. Ural kolunda Fin-Ugor ve Samoyed olmak üzere ikiye
ayrılır.
Fin-Ugor’da(Fince, Uygurca ve
Permce) vardır. Semoyed kolunda ise Semoyedce vardır.
Altay kolunda Mançu’ca, Moğolca,
Türkçe vardır. Türkçe Altay koluna bağlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder