NOT: BU BİLGİLER ÇOCUK EDEBİYATI İLE İLGİLİ KAYNAKLAR İNCELENEREK DERLENMİŞTİR. BU BİLGİLERİN TÜM HAK SAHİBİ İLGİLİ KAYNAKLARDIR. DİKKATİNİZE.
KOLAY GELSİN
EDEBİ TÜRLER AÇISINDAN ÇOCUK EDEBİYATI
Çocuk Edebiyatı Eserlerinde Halk Edebiyatı Ürünlerinden Yararlanma
Halk
edebiyatının çocuklar için önemini maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:
- Türkçenin etkili ve güzel kullanılmasında halk
edebiyatı ürünlerinin önemli bir yeri vardır.
a) Tekerlemeler, ninniler ve halk şarkılarını çocukların etkili ve
standart bir dili, dilin ses unsurlarını kullanabilme becerisini kazandırır.
b) Dili yaratıcı zekâ ürünleri ile birleştirerek kullanma yeterliliği
bakımından kolaylık sağlar.
- Halk edebiyatı ürünleri, yüzlerce yıllık geçmişe
ait olan atasözleri, deyimler, şiirler ve söyleyiş kalıplarını barındırır.
Bunlar çocukların iletişim kurma ve anlaşma zeminini oluşturur.
- Halk öyküleri ortak kültür unsurlarının gelişmesine
ve canlı bir biçimde toplum ilişkilerinde kullanılmasında çocuğa yardımcı
olduğu için toplum içindeki dayanışma ve kardeşlik duygusunu geliştirir.
- Çocukların kendine özgü tutum ve davranışları ile
kültürel kimliklerini taşıyabilmelerini ve içinden çıktıkları topluma sevgiyle
bağlı olmalarını sağlar.
- Çocukların hayal güçlerinin zenginleşmesine katkıda
bulunur.
- Sözlü gelenekten kaynaklandıkları için, dil
süzülerek berraklaşmış ve sade bir söyleyiş biçimini almıştır.
DÜZ YAZI GELENEĞİNE BAĞLI OLAN HALK EDEBİYATI ESERLERİ
Halk
edebiyatı anlatıları, çocuk edebiyatına kaynak oluşturması bakımından
önemlidir. Çocuk edebiyatı sözlü gelenekte de yaşamaktadır. Dönem olarak
Tanzimat dönemine dayandırsak da çocuk edebiyatı, sözlü gelenekte yani halk
edebiyatı anlatılarında da yaşamaktadır. Bugün masallar, destanlar, tekerlemeler,
bilmeceler, ninniler çocuk edebiyatına kaynak oluşturacak niteliktedir.
Masallar, halk öyküleri ile mitolojik unsurlar arasında hem kurgu hem de
anlatım bakımından bazı farklılıklar vardır. Masallar genellikle yaşanmamış,
yaşanması imkânsız bazı olaylara bağlı olabileceği gibi, yaşanmış ancak
sonradan anlatıla anlatıla olağanüstülüklere büründürülmüş bir edebiyat türü
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Halk
öyküleri ise, özellikle yaşanmış ve zaman içinde sözlü bir gelenek halinde
anlatıldıkça içine kısmen olağanüstülükler karışmış eserlerdir. Destanlar ise,
bu türlerden tamamen farklı, bir topluma ait özgür değerlerin, evrensel bir
fikrin, toplumu ilgilendiren büyük sosyal çalkantıların veya büyük kahramanların
hayatlarına ait öz bilgilerin sözlü gelenek halinde halk arasında yaşamasıdır.
Sözlü
gelenekte yaşayıp sonradan yazıya geçirilen ve çocuk edebiyatı açısından önem
arz eden halk edebiyatı anlatılarını ele alıp inceleyelim.
- Masallar
Eneksi
edebiyat türlerinden biri olan masallar, sözlü edebiyat türü olarak ortaya
çıkmıştır. Masallar özellikle çocuklar için yazılmamasına rağmen günümüzde en
çok çocuk edebiyatı türü olarak değerlendirilmektedir.
Çeşitli
kaynaklarda gösterildiği gibi masal; olağanüstü olaylarla biçimlenmiş içinde
ahlaksal ve dinsel öğretiler barındıran kısa anlatıdır. Masal türü kendi içinde
de alt türlere ayrıldığından bu alandaki tanımların sayısı zengindir.
TDK, sözlüğüne
göre masal, halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen,
çoğunlukla insanların veya tanrıların başından geçen olağan dışı olayları
anlatan hikâye denmektedir. Bu tanımlama bizlere hem masalın kaynağı hem de
niteliği hakkında ipuçları vermektedir.
Masallar,
henüz sözlü bir edebiyat türü olarak değişik topluluklarda varlığını
sürdürürken yöreden yöreye, köyden köye giden masal anlatıcıları, bu türün
taşıyıcıları ve temsilcileri olmuştur. Herhangi bir masalı kimin, ne zaman,
nerede ve hangi koşullar altında söylendiğini aramak pek anlamlı
görünmemektedir.
Masalların
kaynağı çoğunlukla mitolojik kökenlerde, antropolojik kökenlerde veya
psikolojik kökenlerde aranır. Çoğu araştırmacı, masalların kökenini mitolojide
yani abartılmış kahramanların öykülerinde arar. Masallar, gücü, görünüşü veya
rastlantılar sonucunda önemli işleri yapmayı başarmış kişileri abartarak
gizemli bir öykü oluşturur. Bu nedenle çoğu kişi için masal demek, kaynağını
mitsel anlatılardan alan abartılı bir öykü demektir. Bu nedenle çoğu kişi için
masal demek, kaynağını mitsel anlatılardan alan abartılı bir öykü demektir.
Yine 1. Kunoş gibi araştırmacılar ise masalların belli bir yöreye veya
topluluğa ait olduğunu savunur. Buna antropolojik köken demek daha doğru
demektir. Kunoş’a göre masallar Hindistan’a dayandırılır. Fakat masalların
köken olarak tamamının kökeni Hindistan olarak kabul edilmemektedir. Masalların
kökleri İndo-Cermen devrine kadar uzanmaktadır.
Masalları psikolojik
köke dayandırma çabaları da vardır. Masalların kaynağının rüya olduğunu
savunanlar veya Freud’un öne sürdüğü ve masalların kökünün baskı altına alınmış
istekler olduğu açıklamaları vardır.
MASALLARIN ÖZELLİKLERİ
- Masallar anonimdir, toplumun ortak malıdır.
- Masallar olağanüstü olaylarla örülüdür.
- Masallar içlerinde tek yönlü bir ders barındırır ve
karşıtlıklardan oluşur.
- Masal kişileri klişe tiplerdir.
- Masallar dünyayı ve insanlığı simgeler.
- Masallarda şiddete ve kötü güçlere sıklıkla
başvurur.
Masallar anonimdir, toplumun ortak malıdır.
Kim
tarafından ne zaman nerde anlatıldığı bilinmemektedir. Benzer masalların coğrafi
olarak birbirinden ayrı bölgelerde anlatılması şaşırtıcıdır. Masalların
anlatılırken ağızdan ağza kültürler arası yolculuk yaptığını ve anlatıldığı
kültürün rengine göre biçimlendiğini düşünecek olursak bu durumu anlayabiliriz.
Masallar anonimdir, yani yazanı belli değildir. Halkın malıdır. Masallarda
olağanüstülüklere yer verilir. Bu masalın halkın yaşamı hakkında bize bilgi
vermediği anlamına gelmez. Aksine masallar o dönemin sosyal, siyasal konuları
hakkında bize bilgi verebilir.
Masallar olağanüstü olaylarla örülüdür.
Hangi
tür olursa olsun bütün masallarda gerçekten bütün masallarda yoğun bir düş gücü
egemendir. Zaman zaman mantıklı bir olay
örgüsüne tanık olduğumuz masallarda bile asıl belirleyici olan, nesnel
olayların yanındaki olağanüstü olaylardır.
Örneğin
insanların yüzyıl uyuması, sabır taşlı bir taşın olaylar karşısında çatlaması,
efsunlu bir öpücüğün büyüyü çözmesi gibi. Kimi zaman efsunlu sözlerdir. Büyüler, büyülü
olduğuna inanılan sözler gibi. Bu olağanüstü olayların ardında çeşitli nedenlerden
dolayı gerçekleştiremediğimiz şeyleri yapabilme tutkusu yatar.
Masallar içlerinde tek yönlü bir ders barındırır ve karşıtlıklardan
oluşur.
Masallar
çoğunlukla alınması gereken bir dersi açıkça sergiler. Okurun ya da dinleyenin
masalın anlatıldığı kültür ortamının değerleri doğrultusunda alması gereken
dersler, edinmesi gereken erdemler sunar. Bu dersler yalın anlatım biçimiyle ve
çoğunlukla iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-güçsüz, zengin-yoksul, gibi
karşıtlıkların birbirleriyle olan ilişkiden ortaya çıkar. Bu karşıt uçların
çıkardığı gerilimde okurun taraf tutması beklenir. Çoğunlukla beklenti olumlu özellikler taşıyan
taraftan olur.
Masal kişileri klişe tiplerdir.
Hemen her masalda yer alan kişilerin tek tip
diyebileceğimiz özellikleri vardır. Başta
iyi yürekli olarak tanıdığımız bir kişi, masalın sonuna kadar bu özelliğini
korur. Kötü olarak tanıdıklarımız
ise masalın sonuna kadar aynı “kötü” karakterini âdeta bir tutsağıdır. Örneğin Keloğlan,
her masalda ve her durum karşısında saf, temiz yürekli, dürüst ve olağanüstü
zekice buluşları olan birdir. Ya da ikiyüzlü çizilen bir vezir, her zaman
kötülük yapmak üzere programlanmış gibidir. Çünkü bu tiplemeler toplumda tek
bir olgunun simgeleri olarak varlıklarını kazanmışlardır. Örneğin, Keloğlan saf ama iyi yürekli insanları
simgeler. Kötü dev çıkarcı, açgözlü, kaba güç ile kendini bütün değerlerin
üzerinde görenleri temsil eder. Cadılar ise çirkinlikleri ve kötü kalpli
olmaları nedeniyle toplum dışı olarak çizilirlerken her zaman acımasız,
zalimdir ve güzel, iyi yürekli olanları kıskanan ve onlara karşı harekete geçen
tiplerdir. Cadılık kavramı yalnızca Orta Çağ’ın karanlık havasının yarattığı
bir olgu değil, aynı zamanda çirkin ve kötünün de simgesi olarak çoğu masalda
kullanım alanı bulmaktadır. Bütün masal türlerinde ve örneklerinde var olan
roller, kalıplaşmış bir biçimde sunulur. Bu rolleri temsil eden kişilerin
karakter özellikleri hiç değişmez ve bunlar bir anlamda toplumun bir yansıması
durumundadır. Bu özelliği sayesinde masallar, okurunun dinleyeninin kendisi ile
kolay özdeşleşmesini ve yalın bir biçimde aktarmak istedikleri dersin alınmasını
sağlar.
Masallar dünyayı ve
insanlığı simgeler.
Masallardaki olaylar ve kişiler, sergilendiği
biçimiyle her ne kadar olağanüstü, abartılı ve gizemli bir dünyayı anlatıyor
olsa bile yine de her yönüyle bizim dünyamıza işaret etmektedir. Çünkü masalın
içerdiği bütün kötülükler, gerçek anlamda bizim gerçek dünyamızda da işlenmektedir.
Kötü yürekli insanlar, çıkarları uğruna ötekileri yok etmeye uğraşanlar, kendi
doyumu için başkalarını yemeye çalışanlar masalların içinde geçmesine karşın
bizim gerçek dünyamızın hiç de yabancısı değillerdir. Bu anlamda bakıldığında
masalın abartılı anlatım ve simgesel boyutunun amacı, aslında bizim dünyamızda
ve bizlerin arasında geçen ilişkileri, yoğun ve simgeci bir anlayışla anlatmak
ve vurgulamaktır. Ortaya koyduğu sonuçlar ile de okurların ders çıkarmalarını
bekler.
Masallarda şiddete ve
kötü güçlere sıklıkla başvurur.
Eğer masallar gerçek dünya ile benzeşme çabasındaysa
içinde kötülük ve şiddeti de barındırması son derece doğaldır. Çünkü içinde yaşadığımız
dünyada da şiddet zaten her biçimiyle bulunmaktadır. Bunun ötesinde tek yanlı
olarak verilmek istenen dersin şiddet öğeleriyle sunulmaya çalışılmasındaki
amaç, haklı ve haksız olanı daha iyi ve kesin olarak ayırabilmektir. Bazı masal
türlerinin (hem geleneksel hem çağdaş masal) şiddet ve kötü (korku veren) güç öğelerinden
bütünüyle arındırılmış olduğu da başka bir gerçektir.
Masallar
yapıları yönüyle olduğu kadar, konuları ve temaları bakımından da kendi içinde
gruplara ayrılmaktadır. Batı Avrupa masalları üç gruba ayrılarak
incelenmektedir:
a)
Hayvan masalları
b)
Asıl masalları
c)
Fıkralar
Bu üç ana başlık da diğer alt
başlıklarla birbirinden ayrılmaktadır.
Hayvan masalları;
a)
Vahşi hayvanlar üzerine kurulmuş
masallar,
b)
Evcil hayvanlar üzerine kurulmuş
masallar,
Asıl masalları;
a)
Konusunu olağanüstülüklerden alan
masallar,
b)
Konusunu söylencelere dayalı
masallar,
c)
Aptal ve dev masalları,
d)
Kısa anlatımlı olanlar,
Fıkralar;
a)
Kadınlara ait açık saçık şakaları,
b)
Palavralar
MASALLARIN SINIFLANDIRILMASI
1) Hayvan Masalları
Hayvan masallarının genellikle kaynağının Hindistan, olduğu ve bütün
dünyaya buradan yayıldığı bilinmektedir. Ne var ki konusunun hayvanlardan alan
masalların her ülkenin kendi kültürüne dayalı olarak geliştirilmiş olanları da
bulunmaktadır. Bu masallar toplumların istek, ihtiyaç ve değerlerinin, olduğunu
gibi değil de çarpıcı örneklerle anlatılmasında çok önemli bir yere sahiptir.
Bu bakımdan fabllardan ayrılırlar. Zaman zaman uzun bir serüven halinde
birbirine bağlı olarak anlatıldıkları gibi, kimi zaman da geleneksel
edebiyatımızda olduğu gibi kısa ve çarpıcı unsurlara dayanmaktadırlar. Konusunu
hayvanlardan alan uzun bir Alman halk masalı olan Bremen Mızıkacıları’nın yanında Kurtla-Kuzu,
Eşekle-Deve, Ayı ile Oduncu, Yılanla
Çiftçi gibi kısa ve öğüt verici niteliklere sahip masallardır.
Çocuk edebiyatı alanında hayvan masallarımızdan yararlanmak gerekirse
“Şeyhi”nin Harname isimli
mesnevisinde, Bursalı Lami’nin Mecmuatü’l
Letaif isimli eserinde birçok hayvan masalı bulunmaktadır. Bu masalların
özgün olanların çocukların düzeyine uygun hale getirilmesi ve kullanılması
eğitim ve öğretim açısından çok önemli ders malzemesi kazanılmasını
sağlayacaktır.
Yine halk öyküleri arasında Şahmeran
adlı masal uzun bir halk öyküsünden modernize edilmiş ve çağdaş edebiyat
içerisinde kullanılmıştır.
2) Olağanüstü Yaratık
Masalları
Masalların bir kısmının konusunu tanımlanmayan canavarlar
oluşturmaktadır. Canavarlarla insanlar arasındaki ilişkiye dayanan masallar
çocukların ilgisini çekmektedir. Masallarda çatışma unsurları arasında büyük
bir uçurum bulunmaktadır. Güçlü korkut canavarlar karşısında, zavallı, çaresiz
insanlar ve onları tehlikeden kurtaran kahramanlar ana tema olarak gösterir.
Keloğlan masallarında yer alan Keloğlan
ile Cangoloz masalı buna örnektir.
Halk masallarında bulunan motiflerden biri de devlerdir. Zaman zaman
devlerin olağanüstü göçlerinden söz edildiği gibi, devlerle insanlar arasında
da olağanüstü ilişkilerin kurulduğu görülür. Devlerinde cinsleri ve aileleri,
çocukları bulunmaktadır. Onlarda yeri geldiğinde aman dilerler.
Bunlar çocuk dünyasında korkutucu unsurlar olarak olumsuz etki
yaratabileceği düşüncesi aklımıza gelse bile, masalın sonundan devlerin de aman
dilemeleri, masalın sonunun olumlu olarak bitmesi, bütün zorlukların güçte olsa
aşılacağı, sorunların çözümsüz olarak kabul edilse bile çıkış yolunun
bulunabileceği konusu çocuklara olumlu mesajlar verebilecek şekilde
düzenlenebilir. Bu çocuklarda güçlüklere karşı psikolojik bir direnç
oluşturacağı için yararlıdır.
3) Saf İnsan Masalları
Bu masallar, aslında saf gibi görünen, fakat yaptığı sıra dışı
hareketlerle birçok geçeğin ortaya çıkmasını sağlayan kahramanlara dayanan bir
anlatım tekniğidir. Masaldan çok, öğüt verici, komik gibi görünen ama aslında
içinde insanların alacakları büyük dersler bulunan fıkralardır.
Bu bağlamda Nasreddin Hoca fıkraları önemlidir. Bu fıkralar yaşaması
imkânsız olan olaylara dayanarak insanlara ders vermeye yöneliktir. Bu
fıkralarda gerçekçi anlatımlar olduğu için ileri yaş grubunda çocuklara
verileceği gibi, küçük yaş grubundaki çocuklara verilebilecek sır dışı
olayların yer aldığı masalsı anlatımlar bulunmaktadır. Göle Maya Çalma, Bindiği
Dalı Kesme, Eşeğinin Üzerindeki Odunları Yakma bu masalsı söyleyiş içindedir.
Keloğlan masallarındaki Keloğlan tiplemesi de aslında saf gibi görünen,
fakat insanlara birçok ders veren, zaman zaman halk felsefecisi olarak
algılayabileceğimiz tutum ve davranışlar içinde bulunur. Çok önemli öğütler
verir.
Masallarımızdaki saf, temiz, bir o kadar da saflığının altında ince
zekâ oyunları bulunan insan motifi özgün bir motiftir ve çocukların eğitiminde
bir ruhi derinlik ve yetkinlik oluşturmada olumlu katkılar sağlayabilir.
4) Sihir Büyü ve
Olağanüstülüklerden Söz Eden Masallar
Çocuklar büyü ve doğaüstü mucize öykülerini peri masalları olarak
adlandırırlar. Bunlar “Jack ve Fasulye Fidanı”nda olduğu gibi devlerden ya da
Ayakkabıcılar ve Cinler’de olduğu gibi cinlerden ve cücelerden bahseden
öykülerdir.
Geleneksel olarak peri masallarının macera ve romantizm içerdiğini
söyleyebiliriz. Sinderella, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Güzel ve Çirkin, Üç
Dilek, edebi peri masallarının en önemli olanlarıdır. Bu masalların verdiği
mesaj ise kötülüklerin karşısındaki iyiliklerin üstün gelişidir.
MASALLARIN İNCELENMESİ
- Anonim Halk
Masalları
- Halk tarafından yaratılıp, ağızdan ağza
aktarılarak zamanla değişikliğe uğrayıp 19. yüzyıla kadar gelmiş ve
çoğunlukla bu dönemde yazılı edebiyata geçmiştir.
- Konuları ve temaları genellikle yalındır.
- Değişik yerlerde değişik kişiler tarafından ayrı
ayrı icra edilir.
- Meydan okuma ve başarma halk masallarının
temasıdır.
- Halk masalları, evrensel nitelik taşıyan durum ve
sorunları ele alır.
- Çocukların karşılaştıkları güçlükler, üvey anne
kıskançlıkları, aile üyelerinin birbirlerine gösterdikleri özveri, sevgi,
hayatın gülünç yönleri gibi konular ele alınır.
- Anonim halk masalları ortak dilin en tipik ve
güzel özelliklerini taşırlar.
- Çocukların hem yazı hem de konuşma dillerinin
gelişmesine katkı sağlamaktadır.
- Çocuğun konuşma-dinleme becerisinden okuma-yazma
becerisine geçişte önemli bir katkısı vardır.
- Edebi
Masallar
·
Yazarların kişisel hayal
güçlerine dayanarak yazdıkları, halk masallarına benzeyen, ilhamını halk
masallarında alan yapma masallardır.
·
Halkın büyük değer verdiği
ve görüşlerinden yararlandığı bilgin ve düşünürlerin yanında, inanç
önderlerinin yaşayışları ile ilgili olarak anlatılan velayetname, menakıp,
söylenceler bu gruba dahil edilir.
·
Olağanüstülüklerle doludur fakat
bunlardan da ders alınmasına yönelik masallardır.
·
Edebi masallar kolektif
bilincin edebi yansıması olarak adlandırıldıklarından, her yaş grubu insana
seslenir ve bu nedenle evrensel bir kültür unsuru olarak diğer toplumların
beğenilerine de sunulmalıdır.
Edebi masallara
örnek olarak İslamiyet öncesi ve İslamiyet dışı metinler karşımıza çıkmaktadır.
Altun Yaruk, Prens Kalyanamkara ve Papamkara gibi metinlerin bir kısmı ise
özgün öykülerden örnek olarak alınmış, masal motifleri ile süslenmiş
eserlerdir. İslamiyet sonrası yazılanlara gelince, Mevlana’nın mesnevi’sinde
yer alan hayvan öyküleri ile diğer masal motifli öğüt verici öyküler yazıya
geçirilmiş eski metinlerdir. Yine Şeyhi’nin Harnamesi, Dasıtan-ı Ahmed Harami,
Gazavatnameler, Battalnameler, Lami’nin Mecmuatü’l-Letaif, İbn-i Sina Öyküleri,
Muhayyelat-ı Aziz Efendi gibi birçok çalışma edebi masal türü içinde
değerlendirilebilir.
HALK MASALLARININ YAPI ÖZELLİKLERİ
Batı Masallarının Yapı Özellikleri
Batı
masallarının ortak kurgu özellikleri üzerinde değerlendirme yapan Propp,
masallardaki eylemlerin daima birbirine büyük bir yakınlık gösterdiklerini,
ancak kahramanların ve onların kullandıkları araçların değiştiğini, bununda
masalların tamamında yapısal bir bütünlük oluşturduklarını ortaya koyar.
V. Propp
masallarda 31 temel işlev belirlemiştir. Bu işlevlerin tamamında birbirinden
farklı olay örgüleri bulunmaktadır. Propp’un belirlediği masalların bu yapı
özellikleri çocukların algılama düzeyleri ile doğrudan yakınlık gösterdiğini
söyleyebiliriz. Propp’un çalışmaları
doğrultusunda Rus masallarında olduğu gibi, batı masallarında da bu yapının
genellikle var olduğu görülmektedir. Bunlar:
- Saldırgan
Kahramanlar: Çatışmanın olumsuz yönünü oluşturacak iyilerle kötüler
arasındaki çatışmayı ortaya çıkarır.
- Bağışlayıcı
Kahramanlar: Olayların sonuçlanmasında hedef nesne ve noktaya
gidildiği zaman bunu kahramana veren kişi veya şey.
- Yardımcı
Kahramanlar: Zor işin başarılmasında kahramana yardımcı olan sadık
dost
- Aranılan
Kişi: Yanlış anlaşılmalar sonucu meydana gelen karışıklıklar
karşısında bu karışıkları anlayarak son anda çözüme katkı bulunan kişi.
- Gönderen
Kişi: Kahramanı başarılması gereken iş için görevlendiren kişi.
- Asıl
Kahraman: Duygusal bütün bağlılığı elinde bulunduran, hayranlık,
üzüntü, acıma, mutluluğa sevinme gibi bütün duygusal unsurları bünyesinde
taşıyan kişi.
- Düzmece
Kahraman: Kahramanın yerine geçen veya yanlışlıkla kahraman olarak
algılanan, bu yüzden kahramanın acı çekmesine, haksızlığa uğramasına sebep
olan kahraman.
Masalların tamamında bulunan üç
temel özellik şunlardır:
- Sürekli
Değişme: Birbiri peşi sıra zaman, heyecan, ilgi ve merak uyandırıcı
olayların bulunması ve geniş bir zaman diliminin hızla geçilerek olayların
üst üste hızla yığıldığı bir yapının ön plana çıkması.
- Derinlik
(Gizem): Olayların karmaşık bir yapı göstermemesine rağmen
anlatılanların birleşmesi ile birlikte derinliğin ortaya çıkması önemli.
Olağanüstü olaylar, canavarlar ve ortaya çıka tesadüfe dayalı olaylar
anlatıma gizem katar, bu durum da her yaştan okurun dikkatini çeken bir
durumdur.
- Tekrarlar:
Benzer durumların ve olayların birbiri içinde gittikçe gelişerek tekrar
edilmesi, masalın mesajının gücünün artırılmasına, masalın kolay
anlaşılmasına ve zevk alınmasına katkı sağlar.
Türk Masallarının Yapısal Özellikleri
Türk
masallarının yapısal özellikleri Batı masallarının yapısal özelliklerinden
farklılık göstermektedir. Bu farklılığı şu şekilde sıralamamız mümkündür:
- Tekerleme Bölümü
- Asıl Masal Bölümü
- Sonuç
1- Tekerleme Bölümü
·
Anlatıcının dinleyiciyi
masala hazırladığı bölümdür.
·
Giriş ve döşeme olarak
adlandırılmaktadır.
·
Bu bölümün uzunluğu ortama
ve anlatıcının ustalığına bağlıdır.
·
İçlerinde anlam zenginliği
bulunan özlü söz ve atasözlerinin sağladığı düşünce zenginliğini ifade eder.
·
İçinde taşıdıkları mizah
unsurlarıyla insanları güldürerek asıl konuya çekmeye yönelik bölümdür.
·
Çocukların dinleme ve
konuşma becerilerini gelişmesine katkısı olur. (6–8, 10–12, 13–15 yaş grubu)
·
Çocuklarda dil
becerilerinin ve geliştirilmiş eğitim unsurlarının olumlu alışkanlık haline
getirilmesine katkı sağlamaktadır.(6–8 yaş grubu)
·
Türkçe bazı anlam
yapılarının, cümlelerin, Türkçenin dil özelliklerinin, sık sık yapılan
tekrarlarla öğrenme alışkanlığı kazandırılarak çocuğun psikomotor becerilerinin
gelişimine katkı sağlar. (6–8, 10–12, 13–15 yaş grubu)
·
Bilinç akışı yönteminin ilk
biçimlerini içinde barındırmaktadır. (10–12,13–15 yaş grubu)
·
Tekerlemeler anlatılanların
bir masal dünyası olduğunu sık sık vurgulanmak üzere kurgulanmıştır.
·
Olması imkânsız durumlar,
gerçek olaylarla birleştirilir.
2- Asıl Masal Bölümü
·
Masalın temelini oluşturan
olayların anlatıldığı bölümdür.
·
Bu anlatımda okuyan ve
dinleyen için mantıklı geçişler yapılır.
·
Anlatımda olaylar belli bir
düzen içerisinde verilir. Bu düzeni sağlayan geçişlerdir.
3- Sonuç Bölümü
·
Masalın bitirildiği
bölümdür, kötülerin cezasını bulduğu, iyilerin mutluluğa erdiği bölümdür.
Dinleyici ve okuyucu çoğunlukla bu bölüme hazırlanmaz.
Eğitimde Masal
Özellikle okulöncesi dönem çocukları masal
dinlemekten hoşlanırlar. Yukarıda çocuğun dünyası ile masal dünyasının kesişim
noktaları belirtilmiş ve çocukların masallar ile nasıl yakınlaştıkları anlatılmıştı.
Masalların içindeki olay dokusunun zenginliği, iyilerin kötü güçleri çoğunlukla
yenmesinin yarattığı olumlu hava, serüven ve savaşım yükünün bulunması masalı
çocuklar için ilginç kılıyor. Bütün bunların ötesinde masallar, gizemli bir
dünya yaratıyor. Okuyan ya da dinleyenin dikkati ve merakı kamçılandığından bu
gizemli dünya neredeyse hemen herkesi içine çekiyor. Bütün tartışmalara karşın
bu denli olumlu özellikler içeren masalların çocukların eğitiminin her aşamasında
ağırlıklı olarak kullanılması, çocukların düş güçlerini zenginleştirip onlara
hoş zaman geçirtmekle kalmayacak, onların dil ve duygu gelişimlerine de katkıda
bulunacaktır. Ayrıca titizlikle seçilmiş masallar, okumaya yeni başlayacak ya
da başlamış çocuklar için iyi bir okuma malzemesi de oluşturmaktadır. Bu
çerçeve içinde düşünüldüğünde masalları eğitimin çeşitli kademelerinde kullanmak,
olumlu ve gerekli bir girişimdir. Ancak bunun için yaratıcı alıştırma
biçimlerine, iyi yetişmiş öğretmenlere, bilinçli düzenlenmiş programlara ve
kitaplara gereksinim duyulmaktadır. Eğitim sistemimizin bu anlamda tam bir açılım
sağladığını söylemek zor. Bu nedenle özellikle okulöncesi çocuklar ile yapılacak
masal çalışmaları için bazı önerileri ana çizgileriyle şöyle sıralayabiliriz:
- Öncelikle
nitelikli masalların öğretmenler veya anne babalar tarafından titizlikle seçilmesi
şarttır. Yoksa beklenen etki, yukarıda da belirtildiği gibi, tam tersine
dönebilir.
- İyi
bir anlatıcı/okuyucu, çocuk ile masal arasında yapıcı ilişkiler kurulması açısından
zorunludur.
- Masal
sunumundan önce ve sonra yapılacak çalışmalarda, çocukların düşüncelerini özgürce
dile getirmelerine olanak sağlamak gerekir. Böylece çocuğun alımlaması
denetlendiği gibi onun düşüncelerinin de önemli olduğu kendisine
sezdirilmiş olur.
- Masallar
konusunda yapılacak alıştırmaların yaratıcı olmalarına dikkat edilmelidir.
Örneğin bilinen veya daha önceden okunmuş bir masalın çocuklara anlattırılması,
masalın yarıda kesilerek sonunun çocuklar tarafından anlatılmasını sağlamak,
gerçek yaşamla masal arasında ilişki olup olmadığı gibi konularda tartışmalar
açmak vb. Aslında böylesi yaratıcı çalışmalar her metin türü için yapılabilir.
- Okulöncesi
çocukların eğitiminde gerçekleştirilen öteki etkinlikler ile masal çalışmaları
bütünleştirilebilir. Örneğin resim dersinde, masalın içindeki bazı öğelerinin
resimlerinin yapılması istenebilir. Böylece ilgili olgu hakkında her çocuğun
kendi alımlaması su üzerine çıkacaktır. El işi etkinliklerinde de benzer
çalışmalar yapılabilir. Kukla ve bez bebek, karton şekiller öğretmenlerin yardımlarıyla
gerçekleştiğinde masallarda geçen kişiler somutlaştırılabilir. Böylece bir
düş ürünü olan masalların içindeki nesne ve olayların çocukları n düş
güçleri aracılığıyla somutlaşması gerçekleşir. Bu da çocuğun kendini gerçekleştirmesi,
düş ile gerçek arasında yaratıcı ve yapıcı köprüler kurması açısından
yararlı çabadır.
Edebiyatımızda Çocuk Masalları
Yukarıda değinilen nedenlerden dolayı masal, çocuk
edebiyatının bir parçası olarak görülmeye başlanmıştır. İlk derlendiklerinde
çocuklar için uygun olmayan masallar, çocuklar için uyarlandıktan sonra çocuk
edebiyatının bir parçası olur. Bu gerçek, yalnızca Türk masalları için geçerli
değildir. Hemen her ülke, her kültür benzer bir yol izleyerek masalları
çocukların anlayacağı bir biçimde yeniden düzenlemiştir.
Edebiyatımıza masalları kazandıranların hepsinin
adlarını burada anmak olanaksızdır. Ancak gerek derleyerek gerek kendileri
(geleneksel ve çağdaş) masal yazarak edebiyatımıza, özellikle de çocuk edebiyatımıza,
hizmet eden bazı yazarlara değinilebilir. Burada adları anılmayanlar kesinlikle
önemsiz olduğu anlamına gelmez. Öncelikle Dede Korkut masallarını günümüz
Türkçesine kazandıran Orhan Şaik Gökyay, Adnan Binyazar, Ayhan Göksan gibi
adların yanı sıra Dedem Korkut çalışmalarıyla Erdal Öz’ü bu bağlamda
belirtmek gerekir. Bunların ötesinde masal derlemecileri ve masal yazarları
olarak Eflâtun Cem Güney, Pertev Naili Boratav, Suat Arsal, Naki Tezel, Oğuz
Tansel, Tahir Alangu, Mehmet Tuğrul, Elvan Pektaş Deniz, Tarık Dursun K, Zeki
Burdurlu, Ülkü Tamer, Can Göknil, Aytül Akal, Ayla Çınaroğlu, Mustafa Ruhi Şirin,
Kemal Özer gibi adlar ilk akla gelenlerdir.
2- Destan
Dilimizde
destan olarak adlandırdığımız bu kavram, Batı dilleri ve edebiyatlarında
“epos”, “epope”, “mit” kelimeleri ile karşılanmaktadır. Yazarı belli olmayan,
bilinen en eski dönemlerden başlayarak, toplumun yaratılış, gökyüzü ve yeryüzü
ilişkilerini, büyük toplumsal çalkantıları, yüksek kahramanlık ve varoluş
öykülerini ağızdan ağza söyleyerek önceleri sözlü olarak anlatılan manzum
öykülere destan adı verilir. Batı edebiyatında “mit”, bunu inceleyen ve
araştıran bilime de “mitoloji” adı verilmektedir.
Destanların, toplumların ve
insanlık tarihinin hakkında bize bilgi vermektedir. Ele aldığı konu toplum
hayatı ile ilgilidir. Olayların gelişiminde ve sonuçlandırılmasında toplumsal
yarar birinci planda yer alır.
Bütün
destanların ilk örnekleri manzumdur. Genellikle halk ozanları tarafından bir
müzik aleti eşliğinde özel günlerde, toplantılarda, pazar yerleri ve
panayırlarda söylendiği için doğrudan toplumun anlayış düzeyine indirgenerek,
ezberlenerek varlığını sürdürür.
Destanlarda anlatılan konular
tarihle ilgilidir. Tarihsel gerçeklikle çok fazla bir ilgisi olmasa da, tarihin
bilinmeyen dönemleri hakkında ipuçları vermesi ve göndermelerde bulunması
bakımından destanlar önemlidir.
Destanın
ait olduğu milletin geçmişte yaşadığı mekânlar ve bu mekânların özellikleri
hakkında önemli bilgiler verilmiş olur.
Dil özellikleri, yapıları ve
içinde taşıdıkları değerlerle bir toplumun varlığını sürdürmesinde çok büyük
katkı sağlamaktadır. Buna en güzel örnek, Şehname’dir. İran’da yaşayan Pers
kültürünün en eski unsurlarını 10. yüzyılda köy köy dolaşarak bir halk ağzı
olan Zindce’den toplanmıştır.
Destanların bir toplumun
kültürünü, ulusal benliğini çağlar boyu taşıyan çok önemli bir edebiyat türü
olarak çocuklara okutulması gerekmektedir. Toplumsal kimlik bunalımına düşmemek
için yeni yetişen gençlerin bilinçaltlarında kendi toplumların destanlarının
yer alması önemlidir.
a) Sözlü Destanlar
Yazının olmadığı dönemde ortaya
çıkan ve ağızdan ağza aktarılarak destanlardır. Dünyada sözlü gelenekte yaşayan
ve daha sonra yazıya geçirilen bazı destanlar şunlardır:
Sümerler Gılgamış Destanı, İliada
ve Odysse Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Şehname (İran), Kalevala(Fin),
İgor(Rus), Ramayana ve Mahabharata(Hint), Nibelungen(Alman), Sinto(Japon),
Chanson de Roland(Fransa) destanları sözlü gelenekten yazıya geçirilmiş
destanlardır.
b) Edebi Destanlar
Söyleyeni ve yazanı belli olan
destanlardır. Bu destanlar içinde Çılgın Orlando (Ariosto), Kurtarılmış
Kudüs(Tasso), Kaybolan Cennet (Milton), Andriade(Voltaire), Aeneis(Vergilius),
İlahi Komedya (Dante), (F.H.Dağlarca) Üç Şehitler Destanı, (M. Akif Ersoy)
Çanakkale Şehitleri, (Atilla İlhan) Cabbaroğlu Mehmet Bey, (Niyazi Yıldırım
Gençosmanoğlu) Malazgirt Destanı edebi destanlar arasında yer alır.
Türk Edebiyatında Destan
Bilinen Türk
destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır. Altay Türkleri arasında
söylenmektedir. W. Radloff tarafından derlenerek yazıya geçirilmiştir.
Saka Destanı,
İskit Türklerine aittir. Saka Türklerine ait Alp Er Tunga ve Şu Destanları
bulunmaktadır. Oğuz Kağan Destanı, Uygur Türkleri tarafından 9. yüzyılda,
İlhanlılar ve Anadolu sahası yazarları tarafından da 13. ve 14. yüzyıllarda
yazıya geçirilmiş metinlerdir.
Göktürkler
döneminden günümüze kadar gelen Bozkurt Destanında, Göktürklerin bir bozkurttan
türedikleri anlatılır.
Ergenekon
Destanında ise, düşmanların zulmünden kaçarak Ergenekon’a sığınan Türklerin,
çoğalarak buraya sığmamaları ve daha sonra da dağı eriterek vadiden bir
bozkurtun rehberliğinde çıkışları ve dünyaya yayılışları konu edilmektedir.
Bütün
canlılığıyla yaşayan önemli destanlarımızdan biri de Manas Destanıdır. Halen
Kırgızlar arasında ozanlar tarafından tamamı ezberlenmiş bir halde bir müzik
eşliğinde canlandırılmaktadır. Cengiz Han Destanı, Moğol istilasından sonra
Kıpçak bozkırlarında ve eski Uygurların yaşadığı bölgelerdeki olayları ele alır.
Timur Destanı,
Timur’un savaşlarına ve kişiliğine yer verir. Danişmend Gazi Destanında
Türklerin Anadolu’ya gelişleri işlenir.
Battal Gazi Destanında da Anadolu’daki Türk-Bizans savaşlarına yer
verilir.
Destanların
genel özelliklerine kısaca baktığımızda, yaşadığımız toplum düzeni, coğrafya,
bu coğrafyanın özellikleri ile büyük bir yakınlık gösterdiği görülür. Bozkır
hayatının getirdiği güç şartlar içinde doğayla mücadele, var olma savaşı ve
kahramanlıklara dayanan destanların Yaratılış ve Türeyiş Destanı hariç tamamı
son derece gerçekçi bir anlatımla dile getirilmişlerdir.
Çocuk Edebiyatında Destanlardan Yararlanma
Destanlar
yalnızca çocukların hayal gücünü zenginleştirmekle kalmaz, onarla yaşadıkları
toplumun niteliklerini, kendine özgü kimliğini kazandırmaktadır. Bu özellikleri
ile paylaşma bilinci, ortak bir duyuş ve düşünüş duygusunu güçlendirmektedir.
Böylece bütün
gelişmiş batı ülkelerinde nitelikli okullarda eğitim alan çocukların ve
gençlerin ortak bir kültür alt yapısına kavuşturuldukları, aralarında ortak
duyuş ve düşünüş biçimi oluşturuldukları görülmektedir.
Destanlar,
millet olma bilincini yansıtan eserler arasında ilk sırada yer almaktadır. Çocukların
dolaylı toplumsal kişilik ve kimliğini edindirmede destanların katkısı büyük
olacaktır.
3- Söylenceler
Tarih, toplum
ve tabiat olaylarının olağanüstü, akıl dışı açıklama ve yorumlamalarla
anlatıldığı öykülere söylence denir.
§ Halkın hayalinden doğarak gelişmişlerdir. Destan ve masaldan
ayrılan en önemli özelliği gerçekleşmiş olduğuna inanılmasıdır.
§ Halk arasında sevilen, dinsel gücü olduğuna inanılan insanların
etrafında gelişen olaylar, daha sonra Tanrı’nın varlığı, ahiretle ilgili
inançlar ve çeşitli adetler konusunu oluşturur.
§ Söylencelerde genellikle bir ahlak tezi ele alınmakta, kabul
edilen görüşün temellendirilmesi amaçlanır.
§ Söylencelerin kaynağı halkın hayal gücüne dayanmaktadır.
§ Söylencelerin tamamını çocuk edebiyatı içinde değerlendirmemiz
mümkün değildir.
§ İnanışlarla ilgili sosyal ve antropolojik değer taşıyan
menakıpname ve velâyetname gibi söylencelere dâhil edebileceğimiz metinlerin
çocuk edebiyatı metinleri arasında yer alması mümkündür.
Anlatılan
şekillere göre söylenceler şunlardır:
1.Manevi güçler etrafında geliştirilen söylenceler
2.Evrenin var oluşu ile ilgili söylenceler
3.İnsanın yaratılışı ile ilgili söylenceler
4.İnsan ve dünya ilişkilerini ele alan söylenceler
Söylencelerin, çocuk edebiyatı açısından önemli bir yeri bulunmaktadır.
Maddi ve manevi kültür unsurlarının oluşmasında söylencelerin önemli bir yeri
vardır ve 12–15 yaş grubu çocuklarına eğitim-öğretim, hayal gücü zenginliği ve
bazı ahlaki değerlerin aşılanması bakımından önemli katkı sağlar. Bu
sınıflandırmalara dâhil edilen söylenceler çocuk edebiyatı ürünlerine kaynak
teşkil edebilir.
Söylencelerin Çocuk Edebiyatı Açısından Önemi
§
Çocuk edebiyatı unsuru
olarak söylenceler doğrudan kullanılabileceği gibi bu söylenceler çocukların
ilgi ve yaş düzeylerine uygun hale de getirilebilirler.
§
Verilen mesajların
genellikle soyut ve ahlaki kavramlar olması sebebiyle algılanmasında çekilecek
güçlükler sebebiyle değişik yöntemler uygulanarak çocukların anlayabileceği
düzey yakalanabilir.
§
Söylenceler günümüz
Türkçesi ve koşullarında yeniden düzenlenebilir, böylece çocukların istifade
etmesi sağlanabilir.
§
Doğrudan yazarlık bilgi ve
becerisine dayalı olan özel bir yapılandırma ile metin güncelleştirilebilir.
4- Fabllar
§
Kahramanları çoğunlukla
hayvan ve bitki gibi varlıklardan oluşan genellikle soyut bir düşünceyi somut
bir örnek etrafında benimsetmeye çalışan hareketli öykülerdir.
§
Masal ve destana yakın bir
türdür. Masal ve destandan farkı didaktik ve dikte edici bir özelliğe sahip
olmasıdır.
§
Fabllarda mesaj herhangi
bir yoruma ihtiyaç kalmadan doğrudan verilir.
§
Olayların hayvan ve diğer
varlıklar çevresinde anlatılması genellikle bir eleştirinin alınganlık
yaratmadan sunulması kolaylığına dayanır. Bu yüzden hemen hemen her kesim
tarafından benimsenir.
§
Atasözlerinin
canlandırılması niteliği taşıdıklarından, atasözlerinden daha kalıcı eğitici
özellik taşır.
§
Fabllarda basit ahlak ilkelerine
değinildiği için insanların bir çok kusurlu yönlerine dikkat çeker.
§
Kanaatkârlık, özveri,
yardımseverlik, iyi niyet gibi davranışlar kazandırılma amacı vardır. Bunların
anlatılması sebebiyle önemli bir eğitim aracıdır.
§
8–12 yaş grubu çocuklara hitap
eden bir türdür.
Fablların kaynağı konusu
tartışılan bir konudur. Bu yüzden tartışılan bir konudur. Birçok araştırmacı
tarafından kaynağı Hindistan’a dayandırılmaktadır. Bu türün en eski örneği
Pançatantra Masallarıdır. Kelile ve Dimne, Gülistan ve Bostan Mevlana Mesnevi
fabllar açısından zengin kaynaklardır. Batı’da La Fontaine ve Ezop
Masalları bu türün örnekleri arasına dâhil edilebilir.
Kayserili Rüştü’nün Nuhbetü’l
Etfal adlı eseri Türk çocuk edebiyatının ilk fabl örneğidir. Bunun yanı sıra
Ahmet Mithat Efendi, Şinasi ve Recaizade Ekrem’in bu tarz hayvan öyküleri
bulunmaktadır. Özellikle Şinasi La
Fontaine ’den yaptığı çevirilerde sade bir dil kullanmıştır.
İbrahim Alaattin Gövsa, Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Orhan Veli Kanık,
Sabahattin Eyüpoğlu gibi yazarlarımız da fabl örnekleri vermişlerdir. Fabllar
dört ana bölümden oluşur:
Giriş bölümü: Ele alınan olay ve bu
olayda yer alan kimselerin tanıtımı.
Gelişme bölümü: Asıl olayın anlatıldığı
bölüm.
Sonuç bölümü: Olayın çözüme
kavuşturulduğu bölüm.
Ders bölümü: Ana fikrin
yoğunlaştırıldığı ve çıkarılan dersin ortaya konulduğu bölüm.
5-Bilmeceler
- Bir şeyin adını söylemeden, bazı
özelliklerini üstü kapalı olarak anlatarak onun ne olduğunu bilmeyi,
dinleyene veya okuyana bırakan eğlence olarak tanımlanan bilmece, Türk
halk edebiyatı içerisinde çok önemli bir yere sahip olan edebi türdür.
Bilmeceler Divan ü Lügat’it-Türk adlı eserde karşımıza çıkmaktadır.
- Bilmece sadece bir oyun ve eğlence
aracı değil, keskin bir zeka ürünü olarak ortaya çıkan, hazır cevaplılığı
ve dikkati gerektiren bilmeceler, sözlü anlatımlarda yardımcı mesaj
unsurudur.
- Köklü medeniyetlere sahip topluluklarda
dil becerilerinin çevredeki eşya ve olayların iyi kavranması için
kullanılan eğlenceli bir öğrenme yoludur.
- Dilin inceliklerinin kavranmasında,
anlamı söz arasına yerleştirme becerisinin kazanılmasında bilmece eğitici
bir özellik taşımaktadır.
- Çocukların problem çözme becerilerini
geliştirmede eğlenceli bir yoldur. Pratik zekâ ve buluş becerilerinin
gelişmesinde bilmecelerin çok önemli bir yeri vardır.
Bilmeceler kendi
içinde ikiye ayrılır:
Anonim Bilmeceler: Söyleyeni belli
olmayan, bütün topluma mal olmuş bilmeceler.
Ferdi Bilmeceler: Söyleyeni ve yazanı
belli olan bilmeceler.
Şiir Halinde Yazılan Bilmeceler: Hece
vezniyle, duraklı ve duraksız olabildikleri gibi, hece sayısı belirli olmayan
bir yapı gösterir. Aliterasyon ve redif ana unsurlardır. Kafiyesiz bilmecelere
rastlanabilir.
Düzyazı Halinde Yazılan Bilmeceler:
Konuşma anlatımında ve düz cümle halindedir. Çoğu zaman iç kafiye adı verilen
“seci” karakteri taşır. Bilmecelerin sorulması ve çözülmesinin kendine özgü
kuralları bulunmaktadır. Bilmece sorulduktan sonra, kısa bir düşünme payı
bırakılır.
Bilmecelere Arapça “lügaz” adı
verilmektedir. Klasik Türk edebiyatında kullanılan bu tür, sonradan halk
şiirine de geçmiştir. Bu bilmecelerin konusu insan isminden başka her şey
olabilmektedir.
ÇOCUK EDEBİYATINDA HALK ŞİİRİNDEN
YARARLANMA
Zengin bir halk şiiri
geleneğine sahibiz ve bundan çocuk edebiyatının her aşamasında yaralanması
gerekmektedir. Halk şiirinde bu örnekler, Türkçe’nin en güzel kullandığı, duygu
ve düşüncelerin özlü bir söyleyiş biçimi ile ele alındığı örneklerdir.
Bunları üç
grupta toplamamız mümkündür:
C. Halk Türküleri
Halkın duygu, düşünce, acı ve
sıkıntılarını dile getiren çoğunluğu yıllarca halk arasında ağızdan ağza
gezerek olgunlaşmış eserlerdir. Bunlardan içinde her yaştaki çocuğa uygun örnek
metinlerin seçilmesi ve öyküleriyle birlikte anlatılması mümkündür. Türkülerin çocukların gelişimleri üzerindeki
etkilerini şöyle sıralamamız mümkündür.
§
Türküler anonim olmaları
nedeniyle dilden dile ve ağızdan ağza aktarıldıkları için, dilin en başarılı ve
halk arasında beğenilen örnekleridir. Düşüncelerin ve anlatımın özlü olması
çocukların bu özlü anlatımdan istifade etmesi açısından önemlidir.
§
Türkülerin dil gelişiminde
büyük katkıları vardır. Müziğin ve ezginin insanda yarattığı etki, dilin vurgu,
tonlama ve ezgisi ile birleştiği zaman çocuğun estetik bir biçimde konuşmasına
katkısı olacaktır. Çocukların ilk çağlarda dinleme becerisini geliştirmektedir.
§
Her türkü çocuklar için
yararlı olduğu söylenemez. Özellikle sevgi, bağlılık, doğal güzellikleri
anlatan, sevinçleri, acıları, sıla ve gurbet özlemini dile getiren türkülerle
hayvan sevgisini anlatan türkülerden seçilmiş çocuk edebiyatı metninin ses ve
müzik kasetleri ile desteklenerek okullarımızda yaygınlaştırılması, çocukların
odalarından bulundurulması, çocuğun eğitimi açısından büyük katkı
sağlayacaktır.
§
Çocukların hayatın anlamını
kavramada, kendi kimlik ve kişiliklerinin oluşmasında önemli bir anlatım aracı
olarak karşımıza çıkmaktadır, türküler. Kültürel birikimin oluşmasından
türkülerin önemi büyüktür.
B. Maniler
Halk edebiyatımızın en özgün
örnekleri arasında yer alan manilerimiz, insanların duygu ve düşüncelerini
doğrudan bir başkasına anlatması sırasında toplumsal zekânın bir ürünü olarak
ortaya çıkmış, Türkçe’nin en güzel örnekleridir. İnsanların ihtiyaçlarının,
duygu ve düşüncelerinin dilek ve isteklerinin tamamını dile getiren on binlerce
manimiz bulunmaktadır. Konuşma ve şiir, şiir ve ezgi arasında bir tür olarak
doğrudan kişiler arası iletişimle ilgilidir.
- Maniler çocukların konuşma ve dinleme
becerilerinin geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
- Maniler daha anaokulundan itibaren
çocuklarımıza öğretilirse, duygularını anlatırken çocuklarımızın pratik
bir zekâ ve özlü bir dil becerisine ulaşması sağlanabilir.
- Çocukların özgün buluş becerileri ve
psikomotor dil becerilerinin gelişmesinde sınıf içi etkinliklerde veya
okul dışında atışma dediğimiz karşılıklı söz yarışı oyunlarına çok önemli
etkisi olur.
- Manilerin kolay ezberlenebilir olması
ve çocuklarımızın bellek gücünün artırılmasında da çok önemli bir yere
sahiptir.
- Eğitim ve çocuk psikolojisinin genel
ilkeleri çerçevesinde manilerden seçilmiş çocuk edebiyatı metinleri
çocuğun gelişiminde önemli bir rolü vardır.
- Manilerdeki rahat söyleyiş ve buna
bağlı olarak anlatımdaki derinlik dikkati çekmektedir. Duygu, dilek ve
arzuların anlatımında önemli bir anlatı türüdür.
C. Ninniler
- Bebeklik çağında çocukların dil
becerilerinin gelişmesine büyük katkılar vardır. Dilin ilk boğumlama
çalışmalarının içinde anne sevgisi bulunan bir ezgiyle bebeğin kulağına girmeye
başlaması, dil öğretiminin ilk basamağını oluşturur.
- Ninnilerin içinde sevgi sözcükleri ve
ezgisinde şefkat taşıması, sesin kazandığı pozitif enerjinin doğrudan
çocuğa yansımasını sağlamakta ve gelişiminde son derece önemli bir yere
sahiptir.
ÇOCUK ÖYKÜ VE ROMANLARI
1- ÖYKÜ
Öykü, şiir ile roman arasında
hassas bir yapıya sahip olan ve göründüğünden çok daha önemli özellikleri olan
edebi bir türdür. Anlatmaya dayalı bir edebi tür olan öykü, çoğu zaman birtakım
olaylara ve şahıslara da yer verdiği için, çoğu zaman, romanla bir arada
değerlendirmeye tabii tutulmaktadır.
Henüz konuşma aşamasına gelmeyen
çocuk, öykü ile dolaylı olarak karşılaşır. Bu karşılaşma iki yaşına kadar
inmektedir. Ama bilinçli bir karşılaşma değildir. Çocuğun öykü ile bilinçli ilk
karşılaşması sekiz yaşında olur. Bu bilgilerden hareketle yaş gruplarına göre
çocuk öykülerini şu şekilde inceleyebiliriz.
Yaş Gruplarına Göre Öyküler
1- Okul Öncesi
Bu
yaş grubuna dâhil çocukların en önemli özelliği bir öykü metninin, okunmasının
yanında, kendilerinin de öyküde anlatılan olayı yaşamak istemesidir.
§
Öykülerdeki olaylar,
çocukların duygularına hitap etmemeli, onların gözlediği ve yaşadığı olaylardan
seçilmelidir.
§
Bu yaş grubu için yazılacak
öykü metinlerinde görsel malzemeler özenle seçilmelidir. Bu tasarımdaki resim,
çizim ve fotoğraflar abartıdan uzak doğal bir yapıya sahip olmalıdırlar.
§
Öyküler, çocuğun kendi
hayal dünyasını kullanmasını ve o olayın içinde hissetmesini sağlamalıdır.
§
Öykünün kurgusu, çocukların
anlatılan öyküye katılma ve onu paylaşma arzuları göz önünde bulundurularak
yapılmalıdır.
§
Çocuklara öyküyü sevdirmek,
onları anlatılan olayın içine çekmek için öyküde aşırılıklardan uzak
durulmalıdır.
2- İlköğretim Birinci
Devresi
Eğilimleri içten dışa doğru olan bu
yaş grubundaki çocukların, çevreleriyle daha uyumlu bir ilişki kurma arzusu
içinde oldukları görülür.
§
Bu dönem çocuğu sadece
gözlemci değil aynı zamanda katılımcıdır da bundan dolayı bu yaş grubu için
yazılan öykü metinlerinde bu özellikler dikkat edilmelidir.
§
Yazılan öyküler çocuğun yaş
seviyesine uygun olmakla beraber, kurgusu sağlam olmalı, gereğinden fazla
abartılardan ve çocuksu anlatımlardan uzak durulmalıdır.
3- İlk Gençlik Devresi
Bu yaş grubundaki çocuklar büyüklere
yönelik öykü metinleri ile çocuk öyküleri arasında köprü vazifesi görürüler.
§
Diğer yaş gruplarına göre
öyküler, hayal ürünü iken bu yaş grubuna hitap eden öyküler daha gerçekçidir.
§
Bu yaş grubuna ait çocuklarda
tutarsızlıkların çok fazla görülmesi, çocuklar için seçilecek öykü metinlerin
seçimi de titizlikle yapılmalıdır.
2- ROMAN
Çocuklar ilk dönemlerinde
masalımsı unsurlar içeren eserlerden hoşlanmaktadırlar. Romanlar bu bağlamda
önemlidir. Olayların birden fazla olması, detaylı bilgi ve kahramanlara yer
vermesi nedeniyle ilk gençlik çağının edebi türler arasında yer almaktadır.
Çocuk romanları günümüzde
üzerinde en çok tartışılan türler arasında yer almaktadır. Kimi araştırmacılar
roman kavramını hikâye ile birlikte bir bütün olarak kabul etmektedir. Romanı
ayrı bir başlık altında değerlendirmemişleridir. Kimileri de roman konusunu
ayrı bir başlık altında değerlendirmiştir.
19.yüzyılda başlayan,
başlangıçta büyükler için düşünülen romanlar zamanla, çocukların ve gençlerin
ilgisini çekmiş ve onlar tarafından okunmaya başlanmıştır.
- Romanlar çocuklara okuma alışkanlığı ve
okuma zevki kazandıran, eğitimine önemli derece de katkı sağlayan bir
türdür.
- Kurgulanmış dünyaların içine girerek
duygusal paralellik kurmaları sebebiyle çocukların eğitimlerinde çok
önemli bir katkıya sahiptirler.
- Çocukların romanlarda gördükleri
durumlarla kendi durumlarını karşılaştırmaları halinde, bu olaylara nasıl
tepki vereceklerini önceden kestirebilmeleri, hata yapma ihtimallerini
zayıflatır bu da hayat karşısında deneyim kazanmasına sebep olmaktadır.
- Romanlar ve hikâyeler çocukların ilk
dönem istifade ettikleri masallardaki olağanüstülüklerin az da olsa devamı
niteliğindedir.
- Çocuk okuduğu her romanı kendine mal
eder ve onu tekrar oluşturur. Fiziksel ve ruhsal gelişimine paralel
olarak, romanların gerçekçilik boyutları gelişmeye, masalımsı unsurlardan
tamamen arınmaya başlar.
Çocuk romanlarında karşımıza
çıkan önemli sorunlardan bir tanesi, kahramanı çocuk olan eserlerin çocuk
romanı sayılmasıdır. Çocuk romanı demek, konuları sadece çocuk ve çocukluk olan
eserler değildir. Yetişkin kimselerin
hayatından söz eden biyografik romanlar da çocukların ilgisini çekmektedir.
Yine bazı çocuk romanlarında
kötü çocuklar ön plana çıkarılmakta ve çocukların yapmaması gereken
davranışları yaptıkları gözlenmektedir. Buradaki amaç bu olumsuz yanları
göstererek çocuğun olumlu olan davranışa yönlendirmedir.
Çocukların romanlardan zevk almaları
ve onları okumaları için, romanlarda bulunması gereken belli başlı özellikleri
şu şekilde sıralayabiliriz:
- Romanlarım sağlam bir mantığa sahip
olması gerekir.
- Çocuğun ruh ve beden gelişimine uygun
olmayan konulara yer verilmemelidir.
- Eserlerde yer alan karakterler, gerçek
hayatla uyumlu olmalı, abartılı ve gerçek hayattan kopuk tip ve
karakterlere yer verilmemelidir.
- Özellikle çocukların serüvenci yapıları
göz önünde bulundurularak, detaylı ve uzun tanım ve tasvirlerden
kaçınarak, diyalogları bol, heyecan ilgi ve kurgusal gelişim zevki
uyandıracak olaylara yer verilmelidir.
- Olayların ve kahramanların anlatımında,
kahramanların kimlik ve kişilikleri ile ilgili bilgiler daha kesin bir
dille anlatılmalı, olaylar arasındaki geçiş kesin bir şekilde verilmelidir.
Romanlar geçmiş ile gelecek arasında
bir bağ kurdukları için çocukların eğitim ve öğretiminde önemli bir yere
sahiptirler.
Bu bağlamda romanlar
oluşturulurken sanat değeri olan eserler olması gerektiğinin bilincinde
olunmalıdır. Bu estetik değerlendirmeler göz önünde bulundurularak eser
oluşturulduğunda, çocuğun diline ve edebi zevkine katkısı olur.
3- ÇİZGİ ROMANLAR
Çizgi romanların çocuklar
tarafından sevilmesinin sebepleri şunlardır:
- Çizgi romanlar ve çizgi filmler, çocukların macera
arzularını gidermektedirler.
- Bir olayın basit olmasının yanında çabuk gelişip
sonuçlanması da çocuklar için oldukça önemlidir. Çizgi romanlar çok basit
bir şekilde okunmakta ve okuma bilmeyen çocuklar bile resimlerin
yardımıyla hikâyeyi anlamaktadır.
- Çocuklar karmaşık birbirinin içine girmiş olayları
kavrayamazlar. Onlar için olayın bir tek nedeni bir tek sonucu olmalıdır.
Çizgi romanlar bunu çok iyi bir şekilde yakalamıştır.
- Çizgi romanlarda olaylar ve kahramanlar gerçek
hayatta olmadığı kadar ön plana çıkarılmışlardır.
- Yazının, bilgi ve mesajın kodlanması yapıldığı
için, resim beyinde daha hızlı anlaşılmaktadır. Çizgi romanlar bunu çok
iyi bir şekilde gerçekleştirir.
Çizgi roman
kavramına ilk defa 18. yüzyılda rastlarız. William Hogart’ın resimle yazıyı
birleştirdiği çalışma, çizgi romanın başlangıcı sayılır. Thomas Rowlandson
çizgi romanı geliştirmiş, James Gillary da bütün Avrupa’ya tanıtmıştır.
Çizgi romanlar
kendi arasında ikiye ayrılır:
§
Karikatür anlatım
§
Gerçeğe yakın anlatım
Karikatür
anlatım, kahramanlarını çoğunu stilize eden, olağanüstülüklere daha çok yer
verilen bir anlatım biçimidir. Gerçeğe yakın anlatım ise adından da
anlaşılacağı üzere anlatımda gerçeklere yakın bir üslup kullanılır.
Çizgi roman ve
çizgi filmin en başarılı örneklerini Amerika’da aynı zamanda tanınmış bir film
şirketi Walt Disney tarafından bütün dünyaya yaygınlaştırılmıştır. Yine çizgi
romanlar uzun bir süre masalımsı öğeler taşımış, kahramanları her türlü
tehlikeden şansları yardımıyla kurtulmuşlardır.
Türkiye’de
çizgi romanın ilk örneklerine 1920’lerde rastlıyoruz. İlk ciddi çalışma ise
Çocuk Dünyası dergisinin eki olarak yayımlanan Kara Maske adlı çalışmadır. Daha
sonraki yıllarda Mandreke, Tarzan gibi tanınmış çizgi romanların da
yayımlanmaya başlandığını görüyoruz. 1959’dan sonra çizgi roman yerli konulara
yönelmiş, Karaoğlan, Timur, Akbulut Kaan, Kızıltuğ, Alptekin, Tarkan, Tolga,
Bahadır, Baytekin, Kara Murat, gibi konusunu tarihimizden alan yerli ve milli
çizgi romanlar yazılmıştır.
- Çocuklar için yazılmış çizgi romanlar onların ruh
ve beden gelişimine uygun olmalıdır.
- Çizgi romanlar çocukların başarma arzusunu
gidermeye yönelik olmalıdır.
- Çizgi romandaki kahramanla özdeşleşen çocuğun hayal
dünyası ile yaşanılan gerçekleri birbirine karıştırdığı göz önünde
tutularak, onun bu karışıklığı yaşamaması için çizgi romanlar seçilirken
özen gösterilmelidir.
- Çizgi romanlar çocuğun oyundan aldığı zevki vermesi
açısında önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder