20. YÜZYIL GENELİNDE
TEORİLER
VE
GELİŞİM SÜREÇLERİ
Bu yüzyılda geliştirilen postmodernist eleştiri edebiyat teorileriyle
ilişkilidir. Modern edebiyat teorisi devrin modalarıyla ticarileşmiş kültür ile
ilişkilendirilir.
Semiyotik, gösterge
anlamına gelmektedir. Yine bu dönemde yapı sökücülük Nietzsche’nin
söylediklerini ele almış ve bunu 20. Yüzyılın sonuna taşımıştır.
Yine 20. Yüzyıl’daki tartışmalar eski felsefi ve estetik geleneğe
dayanır. Bu yüzyılda düşünürler edebi metnin anlamlılığa dayalı olduğu
gerçeğini kabul ettiler.
Platon’dan gelen Edebiyat ve sanata olan bakış açısını dağıttılar. Bu
yüzyıldaki edebiyat tartışmaları Kanatçı, Hegelci, Nietzschelerin kavgasıydı.
Nietzsche şair ve ozanı küçümsemiştir.
20. yüzyılda edebiyat teorisyenleri, kendinden öncekilerin edebiyat
görüşlerini iyi anlayıp yorumlamışlardır.
Bunlar:
Ø
Teori bize ölçüt verir. Teori bilinmezse şiir
incelenemez.
Ø
Dilin bir edebi bir de bilimsel kullanımı
vardır.
Ø
Söylenilen ve kastedilen arasında uyum varsa
bilimsel kullanım uyum yoksa edebi kullanımdır.
Semiyotik ve
felsefe kesişim alanında yer alan terimler;
Ø
Tek anlamlılık
Ø
Muhteva
Ø
İfade
Ø
İşaretleyen
Ø
İşaretlenen
20.yüzyılın
bilimi semiyotiktir.
İşaretlenen: Kavrama
indirgenemez. Bağlamından soyutlanmış
bir kelime oldukça farklı anlamlara gelebilir. İşaretleyen çok anlamlıdır. Aynı
kavram farklı işaretler tarafından ifade edilir.
Fonatik: Dilin, ses, görünen
görüntü boyutuyla ilgilenir.
Semantik: Zihnimizdeki kavramla
yani anlamla ilgilenir. Kunt’a göre kavramsal bilgi işaretlenendir. Estetik
bilgi işaretlenendir.
Filolojik Boyut: ses, kelime,
kelimelerin sıralanışı, cümlelerdir.
Kuramsal Boyut: kelimelerin
kullanımından ortaya çıkan anlam meydana getirmektir.
Edebi metinler
filolojik gerçekleri işaretleyene gönderme yapar. Edebi metinler kavramsal
boyutu işaretlemez. Muhteva düzeyine gönderme yapar. Bunlar keyfidir.
Metinlerde belirsizlik ortaya koyar. Üslup kapalıdır. Keyfilik metnin
anlaşılmasını engeller.
Tarihsel Bilinç: tarihsel
gelişim sürecini dünya ruhu diye adlandırıldığı insan bilincinden başka bir şey
değildir. Tarihsel bilinç sanat eserine yansır. Sanat eseri tarihsel bilincin
yansımasıdır, görünüşüdür.
Contamplesion: çıkar beklemeyen
sanat anlayışı
Uyum: Hegel’in önermesidir.
Malzemenin gördüğümüz andaki şekli onun görünümüdür. Hristiyan Meryem ana ve
Hz. İsa’nın resmedilmesi malzemesel ve kavramsal uyuma örnektir. Malzeme ve
kavram arasındaki uyum Alman klasik doktriniyle Alman idealizminde ortaya
çıkar.
20.yüzyıl edebiyat analiz yöntemleri
çok değişik konuları içine alır. Başlıca edebiyat teorileri şunlardır:
·
Anglosakson Yeni Eleştiri Anlayışı
·
Rus Biçimciliği
·
Okur Tepkisi Eleştirisi
·
Fenomolojik Eleştiri
·
Marksist Eleştiri
·
Yeni Hegelci Estetik
·
Post modern Estetik
·
Semiyotik Eleştiri
—Rasyonalist Semiyotik
—Avangart Post modernizem
—Nietzsche’ci Estetik
·
Yapı Sökücü Estetik
·
Eleştiriyel Edebiyat Teorisi
Sosyal olayları belli bir çizgi ve
tarihle sınırlarını birbirinden ayırmak imkânsızdır.20.yy edebi eleştiri
anlayışına felsefi açıdan baktığımızda bu öğretiler üç ayrı kaynağa
dayanmaktadır. Bunlar, Kunt’un estetik özerklik anlayışını esas alan
yöntemlerdir. Estetik otonomi anlayışını esas alır.
·
Anglosakson Yeni Eleştiri
·
Rus Biçimciliği
·
Çek Yapısalcılığı
Edebiyat incelemeciliğinde bize yol
gösteren bu yöntemlerdir. Bu yöntemler ile esere yaklaşırken şu yöntemlere
dikkat edilir:
Toplum
Merkezli
Yazar
Merkezli ↔EDEBİ ESER Okur Merkezli
Eser
Merkezli
ESER MERKEZLİ
BAKIŞ AÇIŞIYLA YAKLAŞAN TEORİLER
·
Yeni Amerikan Eleştirisi
·
Rus Biçimciliği
·
Grek(Çek)Yapısalcılığı
OKUR
MERKEZLİ BAKIŞ AÇISIYLA YAKLAŞAN TEORİLER
·
Okur Tepkisi Eleştirisi
·
Fenomolojik Eleştiri
·
Semiyotik Eleştiri ve bazı kolları
TOPLUM
MERKEZLİ BAKIŞ AÇISIYLA YAKLAŞAN TEORİLER
·
Marksist
Eleştiri
·
Post modern Estetik ve bazı kolları
·
Rasyonalist Semiyotik
ÖTENAZİ
Sayın hocam, değerli jüri üyeleri ve sevgili arkadaşlar
tartışma konusuna geçmeden önce Ötenazi konusunun dinden ayrı tutularak
tartışılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü böyle bir konunun bilimsel
ve akılcı yöntemlerle açıklanması ve konu hakkındaki düşüncelerin akıl ve
mantık ilkelerine dayandırılarak dile getirilmesi daha doğrudur. Konuya bu
perspektifle bakarsak Ötenazi hakkı olmalıdır.
İnsanın yaşadığı zorluk, çektiği acı, yapabildikleri
önemlidir. Ama yapamadıklarını göz önünde bulundurarak bakıcılarının ve aile
bireylerinin çektiği sıkıntıları da değerlendirerek aklı dengesi yerinde olan
bir hastanın yaşamda tutunacak dalı kalmamışsa ve yaşama sebebi olmadığı
takdirde bu tıbben de ispatlanmışsa ötenazi hakkını kullanması gerekmektedir.
Hatırlarsanız 9 yıldır yatağa mahkûm bir insan ve bunu takip eden yıllarda 17
yıldır yatağa mahkûm başka bir insan. Bu hastaların nefes almasına bile bir
cihaz yardım ediyordu. Böyle bir durumda birey kendi ihtiyaçlarını
gideremiyorsa bu hem hasta için hem de bakıcı aileler için bir problem
oluşturur. Böyle bir durumda ötenazi hakkının kullanımı doğal olmalıdır.
Peki, bunun sebebi nedir?
Arkadaşlar, ne çabuk unuttuk yakın zamanımızda hastane
yetkilileri, personeller, bakıcılar, yardıma muhtaç bu insanlara bakmak için
kat kat para aldıkları halde görevlerini yerine getirmeyen, şiddet uygulayan bu
karaktersiz insanlar bizim içinde bulunduğumuz toplumdan insanlar değil mi?
Şimdi bu insanlar hastanede bir hastaya kaç gün, kaç hafta, kaç ay
bakabilirler. Soruyorum sizlere.
Bir ailede tekerlekli sandalyeye mahkûm bir engelli bazı
durumlarda aileye sorun çıkartabiliyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama tekerlekli
sandalyedeki bu engelli istenildiğinde sandalyesiyle bir yere kolayca taşınır
hatta engelli kendi imkânlarıyla gidebilir de. Peki, yatağa mahkûm nefes
almakta bile zorlanan bir engelli hasta ya da başka bir rahatsızlığı olan bu
şahıs acil durumda veya devamlı yer değiştirmesi gereken bir zamanda aile ve
bakıcıları buna ne kadar sabır gösterebilir. Ne kadar hastanın dışkısını ve de
özel tüylenme bölgelerindeki temizliği yapabilir. Üstelik hiç iyileşmeyeceğini
bile bile. Belki bu durumu kabullenmiş insanlar vardır. Bunlarda değerlerine
bağlı insanlardır. Ama maalesef artık böyle insanlarda bu zamanda fazla
kalmadı.
Bunu bir kenara koyalım. Böyle bir muamele gören yatağa
mahkûm bireyin psikolojisi de önemli değil midir? Yardıma muhtaç hastanın bu
durumdan memnun olduğunu mu zannediyorsunuz? Düşüncemin aksini inkâr eden varsa
söylesin? Bu hastanın içi rahat ediyor mu, devamlı birisinin veya birilerinin
ona yardımcı olması durumunda. Ötenazi işte böyle durumlarda hastanın tercih
edebileceği güzel bir seçenektir.
Şimdi de ötenazi hakkının olması gerektiğine dair tarihi
sürece kısaca değinelim.
Ötenazi Yunanca bir terimdir. Thantos diye de okunur. İyi, güzel ölüm anlamına gelir. Antik
Yunan ve Antik Roma’da ölümcül hastalıkların tedavi edilmemesi sıkça
karşılaşılan bir durumdu. O dönemlerde ölümcül bir hastayı tedavi etmek bir
doktor için utanç verici bir durum olarak görülürdü. Bundan dolayı tedavi
yapılmazdı. Yine Antik Çağ’ın ünlü filozoflarının birçoğu Eflatun, Aristo, Zeno
tedavisi olmayan hastalıklara sahip hasta yetişkinlerin hayatta kalmamasının
uygun olduğunu iddia etmişlerdir. Seneca kişilerin yaşamlarını istedikleri
zaman sonlandırmaya haklarının olduğunu belirtmiştir. Yazar Montaigne, olaya farklı
bir perspektifle bakarak: ’Bizi yaşamın
ölümden daha kötü duruma düşürmesiyle, tanrının bize kendimizi öldürme izni
verdiği ve en gönüllü biçimde gerçekleşen ölümün en iyisi olduğunu’’ belirtmiştir.
18. yy’ da Fransız Bacon
hekimlerin hastaların ölümünü kolaylaştıracak bilgiye ve yeteneğe sahip olması
gerektiğini savunmuştur. Alman filozof Nietzsche de otonomi sahibi kişilerin
toplumsal faydalılığını ve hazlarını yok eden bir hastalığa sahiplerse
ölümlerine karar verebilme hakkına sahip oldukları görüşünü benimsemiştir.
19. yy’ da Darwinizim’in
yükselişiyle Kutsal Yaşam kavramı
büyük darbe almıştır. Bunlar da bugün savunduğum bu tezin geçmişte de
savunulduğunu kanıtlayan en büyük örneklerdir.
Ötenazi hakkının olması gerektiği düşüncesini ispatlayan
delilleri ise şöyle sırlayabiliriz:
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin Oğuz 1996
yılında yaptıkları bir araştırmada hekimlerin ötanaziye olumlu baktıklarını
fakat yasal olmadığı için uygulamasına olumsuz yaklaştığını söylüyor. Bunu da
şu örnekle açıklıyor: Çok ağır bir kanser hastasına kalbi ve solunumu durduğu
zaman sürekli bir canlandırma uygulanıyor. Hâlbuki dünya bunu kabul ediyor bazı
hastalar için artık canlandırma yapılamaz. Bu da ötenazinin kullanıldığını bize
ispatlıyor. Yine hastalarla birebir ilgilenen ve onların çektiği acıları,
problemleri gözlemleyen hemşireler ötenazi hakkının olmasını gerektiğini
savunmuştur.
İslam hukukçusu psikolog ve yazar Sibel İnceoğlu’nun Ölme Hakkı
adlı ilginç kitabında kişinin yaşamına özgür iradesiyle son verebileceğini
savunmuştur. Bu tezinde ise yaşamın niteliğini temel görüş olarak almıştır. Bu
teze göre yaşam katlanılamaz hale geldiğinde terk edilebilecek bir şeydir. Tıp
bilimi ve kullandığı teknoloji modern insana yaşamı uzatabilme imkânı sunmuştur
fakat öte yandan bazı durumlarda ölüm uzun ve acılı bir bekleyiş haline
gelmiştir. İşte bu durumda olan biri için ötenazi uygulaması bir haktır.
Ötenazi hakkında İngiliz yazar James Rachels, Aktif ve Pasif
Ötenazi adlı eserinde ötenazi hakkının olması gerektiğini savunmuştur. Bunu
yanı sıra ötenazi hakkının olması gerektiğini savuna çevreler sıklıkla eylem ve
eylemsizlik doktrini adında birçok doktrin ve argüman ortaya koymuşlardır.
Bu konu hakkındaki düşüncelerim bunlar beni dinlediğiniz için
teşekkür ederim.
Balıkesir
Üniversitesi
Fen-Edebiyat
Fakültesi
Türk Dili ve
Edebiyatı
Erem YILDIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder