Translate

9 Temmuz 2013 Salı

 


ÖTENAZİ
Sayın hocam, değerli jüri üyeleri ve sevgili arkadaşlar tartışma konusuna geçmeden önce Ötenazi konusunun dinden ayrı tutularak tartışılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü böyle bir konunun bilimsel ve akılcı yöntemlerle açıklanması ve konu hakkındaki düşüncelerin akıl ve mantık ilkelerine dayandırılarak dile getirilmesi daha doğrudur. Konuya bu perspektifle bakarsak Ötenazi hakkı olmalıdır.
İnsanın yaşadığı zorluk, çektiği acı, yapabildikleri önemlidir. Ama yapamadıklarını göz önünde bulundurarak bakıcılarının ve aile bireylerinin çektiği sıkıntıları da değerlendirerek aklı dengesi yerinde olan bir hastanın yaşamda tutunacak dalı kalmamışsa ve yaşama sebebi olmadığı takdirde bu tıbben de ispatlanmışsa ötenazi hakkını kullanması gerekmektedir. Hatırlarsanız 9 yıldır yatağa mahkûm bir insan ve bunu takip eden yıllarda 17 yıldır yatağa mahkûm başka bir insan. Bu hastaların nefes almasına bile bir cihaz yardım ediyordu. Böyle bir durumda birey kendi ihtiyaçlarını gideremiyorsa bu hem hasta için hem de bakıcı aileler için bir problem oluşturur. Böyle bir durumda ötenazi hakkının kullanımı doğal olmalıdır.
Peki, bunun sebebi nedir?
Arkadaşlar, ne çabuk unuttuk yakın zamanımızda hastane yetkilileri, personeller, bakıcılar, yardıma muhtaç bu insanlara bakmak için kat kat para aldıkları halde görevlerini yerine getirmeyen, şiddet uygulayan bu karaktersiz insanlar bizim içinde bulunduğumuz toplumdan insanlar değil mi? Şimdi bu insanlar hastanede bir hastaya kaç gün, kaç hafta, kaç ay bakabilirler. Soruyorum sizlere.
Bir ailede tekerlekli sandalyeye mahkûm bir engelli bazı durumlarda aileye sorun çıkartabiliyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama tekerlekli sandalyedeki bu engelli istenildiğinde sandalyesiyle bir yere kolayca taşınır hatta engelli kendi imkânlarıyla gidebilir de. Peki, yatağa mahkûm nefes almakta bile zorlanan bir engelli hasta ya da başka bir rahatsızlığı olan bu şahıs acil durumda veya devamlı yer değiştirmesi gereken bir zamanda aile ve bakıcıları buna ne kadar sabır gösterebilir. Ne kadar hastanın dışkısını ve de özel tüylenme bölgelerindeki temizliği yapabilir. Üstelik hiç iyileşmeyeceğini bile bile. Belki bu durumu kabullenmiş insanlar vardır. Bunlarda değerlerine bağlı insanlardır. Ama maalesef artık böyle insanlarda bu zamanda fazla kalmadı.
Bunu bir kenara koyalım. Böyle bir muamele gören yatağa mahkûm bireyin psikolojisi de önemli değil midir? Yardıma muhtaç hastanın bu durumdan memnun olduğunu mu zannediyorsunuz? Düşüncemin aksini inkâr eden varsa söylesin? Bu hastanın içi rahat ediyor mu, devamlı birisinin veya birilerinin ona yardımcı olması durumunda. Ötenazi işte böyle durumlarda hastanın tercih edebileceği güzel bir seçenektir.
Şimdi de ötenazi hakkının olması gerektiğine dair tarihi sürece kısaca değinelim.
Ötenazi Yunanca bir terimdir. Thantos diye de okunur. İyi, güzel ölüm anlamına gelir. Antik Yunan ve Antik Roma’da ölümcül hastalıkların tedavi edilmemesi sıkça karşılaşılan bir durumdu. O dönemlerde ölümcül bir hastayı tedavi etmek bir doktor için utanç verici bir durum olarak görülürdü. Bundan dolayı tedavi yapılmazdı. Yine Antik Çağ’ın ünlü filozoflarının birçoğu Eflatun, Aristo, Zeno tedavisi olmayan hastalıklara sahip hasta yetişkinlerin hayatta kalmamasının uygun olduğunu iddia etmişlerdir. Seneca kişilerin yaşamlarını istedikleri zaman sonlandırmaya haklarının olduğunu belirtmiştir. Yazar Montaigne, olaya farklı bir perspektifle bakarak: ’Bizi yaşamın ölümden daha kötü duruma düşürmesiyle, tanrının bize kendimizi öldürme izni verdiği ve en gönüllü biçimde gerçekleşen ölümün en iyisi olduğunu’’ belirtmiştir.
18. yy’ da Fransız Bacon hekimlerin hastaların ölümünü kolaylaştıracak bilgiye ve yeteneğe sahip olması gerektiğini savunmuştur. Alman filozof Nietzsche de otonomi sahibi kişilerin toplumsal faydalılığını ve hazlarını yok eden bir hastalığa sahiplerse ölümlerine karar verebilme hakkına sahip oldukları görüşünü benimsemiştir.
19. yy’ da Darwinizim’in yükselişiyle Kutsal Yaşam kavramı büyük darbe almıştır. Bunlar da bugün savunduğum bu tezin geçmişte de savunulduğunu kanıtlayan en büyük örneklerdir.
Ötenazi hakkının olması gerektiği düşüncesini ispatlayan delilleri ise şöyle sırlayabiliriz:
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin Oğuz 1996 yılında yaptıkları bir araştırmada hekimlerin ötanaziye olumlu baktıklarını fakat yasal olmadığı için uygulamasına olumsuz yaklaştığını söylüyor. Bunu da şu örnekle açıklıyor: Çok ağır bir kanser hastasına kalbi ve solunumu durduğu zaman sürekli bir canlandırma uygulanıyor. Hâlbuki dünya bunu kabul ediyor bazı hastalar için artık canlandırma yapılamaz. Bu da ötenazinin kullanıldığını bize ispatlıyor. Yine hastalarla birebir ilgilenen ve onların çektiği acıları, problemleri gözlemleyen hemşireler ötenazi hakkının olmasını gerektiğini savunmuştur.
İslam hukukçusu psikolog ve yazar Sibel İnceoğlu’nun Ölme Hakkı adlı ilginç kitabında kişinin yaşamına özgür iradesiyle son verebileceğini savunmuştur. Bu tezinde ise yaşamın niteliğini temel görüş olarak almıştır. Bu teze göre yaşam katlanılamaz hale geldiğinde terk edilebilecek bir şeydir. Tıp bilimi ve kullandığı teknoloji modern insana yaşamı uzatabilme imkânı sunmuştur fakat öte yandan bazı durumlarda ölüm uzun ve acılı bir bekleyiş haline gelmiştir. İşte bu durumda olan biri için ötenazi uygulaması bir haktır.
Ötenazi hakkında İngiliz yazar James RachelsAktif ve Pasif Ötenazi adlı eserinde ötenazi hakkının olması gerektiğini savunmuştur. Bunu yanı sıra ötenazi hakkının olması gerektiğini savuna çevreler sıklıkla eylem ve eylemsizlik doktrini adında birçok doktrin ve argüman ortaya koymuşlardır.
Bu konu hakkındaki düşüncelerim bunlar beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Balıkesir Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı
Erem YILDIZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder