Erem YILDIZ[1]
13. yüzyıl da Târih-i
Cihângüşâ’yı yazan İlhanlı tarihçisi Alâeddin Ata Melik Cüveynî Köktürk yazılı
metinlerini gördüğünü söyler. Cüveynî, Uygur efsanesine göre onların çıktığı
yer olarak Orhon nehrinin kıyısından söz etmiştir. Cüveynî’nin sözünü ettiği bu
yer olarak Orhon nehrinin kıyısından söz etmiştir. Cüveynî’nin sözünüettiği bu
yer Karabalgasun’dur. Gördüğü yazıtlar ise Karabalgasun yazıtlarıdır.
Yine İbn-i ArabşahKöktürk harflerinden bahseder. 15. yüzyılın
ilk yarısında yazdığı ‘Acâibü’l Makdûr Fî Nevâib-i Teymur’ adlı eserinde
Türklerin dülbercin diye adlandırılan
yazılarının olduğunu söyler. Bu yazılar 41 harften oluşmuştur. Bu kadar çok
harfin oluşunun sebebi şudur: Türkler kalın ve inceleri ayıran işaretleri de
harf saymaktadır. Netice ilaveler ve eklerle harfler meydana gelmektedir.
Batıda Yenisey yazıtlarından ilk kez bahseden roman seyyah ve
şarkiyatçı Nicolaie Gavriloviç Milescu’dur. Rus elçisi olarak Çin’e giderken
Yenisey kaya yazıtlarını görmüş ve bunu günlüğünde ifade etmiştir. Yenisey
yazıtlarından ikinci olarak bahseden
Amesterdam Belediye Başkanı Nicolaes Witsen’dir. Rusya’da uzun seyhatleri
sırasında yazmış olduğu Kuzey ve Doğu
Tataristan adlı eserinde kaya üzerine yazılı meçhul harflerden söz
etmiştir. Peki Yenisey yazıtları nasıl bulundu.
1721 yılının sın günleridir. Yenisey ırmağının suladığı
Abakan bölgesinde genç bir doktor ve genç bir harita subayının yaptığı araştırmalar
sonucunda bulunur. Doktor Almanyalı bilgin Daniel
Gattlieb Meserchimidt, genç subay yüzbaşı Johann Philipp Tabbert Von Strahlenberg’dir. Genç araştırmacıların
araştırmaları devam ederken Kazak bir köylü Messerschmidt’in
yanına gelir ve üzeri yazılı bazı taşlardan söz eder. Genç doktor, sözü edilen yerde 53.5 kuzey
enleminde 90.5 derece doğu boylamının kesiştiği yerde 3.20 metre yüksekliğinde
yere yatık bir taş görür. Bu taş üçüncü Uybat
yazıtıdır. Bu taşın bulunmasıyla araştırmacılar araştırmalarına devam ederler
ve yine bir Kazak köylüsünden insan boyundaki bir taş heykelin haberini
alırlar. Burada yüzü doğuya dönük 1.76 metre yüksekliğinde bıyıklı bir yaşlı
adam heykeli vardır. Keşfedilen bu taş ikinci olarak bulunan Yenisey-Tes yazıtıdır.
Yüzbaşı Johann Tabbert’in esaret hayatı sona erer ve
memleketi İsveç’e döner. Arkadaşı Messerschimidt’in notlarının yayımlanmasını
sabırsızlıkla bekler. Fakat ne notlar yayımlanır ne de Messerschimidt’ten bir
haber gelir. Messerschimidt’ten haber alamayan J. Tabbert, Stokholm’de 1730
yılında meşhur eserini neşreder Das Nord und Östliche Teil von Europa und Asia.
Eserde, yenisey kıyılarınd buluna iki taştaki yazılar ile madeni bir ayna
üzerindeki tek satırın kopyalarıda vardır. Bu yayın belgelidir ve doğal olarak
Batı bilim dünyasının dikkatini çeker. Taşlar üzerindeki bu meçhul yzı böylece
ilim alemine sunulmuş olur. Şimdi artık Avrupalı alimler çeşitli tahmin ve
nazariyeleri yürütmeye başlar. Kimilerine göre bu bu yazılar eski Prusyalılara,
kimilerine göre eski Yunan ve Romalılara ya da Gotlara aittir. J.T.
Strahlenberg ise bunların İskit yazısı olduğu fikrindeydi. Ön asya kültür ve
dilleri uzmanı Theophil Bayer’e göre bu yazılar Kelt yazısıydı. 18. yüzyılın
büyük gezgini ve tabi ilimler bilgini Peter Simon Palas 1793’te yayımlanan
seyhatnamesinde, Uybat’ta bulduğu 4. Ve 5. taşların kopyasına yer vermiştir. G.
Spasskiy 1818’de Sibiryanın Eski Eserleri Üzerine Notlar adlı kitabını yayımlar
ve burada iki yeni metni tanıtır, birçok metnin de resmini vermiştir. Oryantalist
Olaus G. Tychsen aynı yıl yazıların Got yazısı olduğunu ileri sürmüştür. Abel
Remusat, yazıtların eski Türklerin yaşadıkları yerlerde bulunduğunu söylemekten
kendi alamamıştır. Abel’e göre bu yazıtlar Got asıllı olan Usunlara aitti.
Spasskiy ise buralarda Türklerin yaşamadığını söylüyor, yazıtların Moğol veya
Kalmuklara ait olabileceğini ileri sürmüştür. Rommel bu yazıların İskit kökenli
olabileceğini düşünüyordu. Ancak oryantalist Heinrich J. Klaproth 1824’te
yazıtların Türkçe olabileceğini kabul etmiştir. Tanınmış Fin Türkolog J.R.
Apselin ile Aarne M. Tallgren 1870 ve 1880’lerde yazıtların Hunlara ait olduğunu, Türk ve
Moğollar arasında yayıldığını ileri sürmüştür. 1888’de Aspelin başkanlığında
bir Fin sefer heyeti Altaylara doğru yola çıkmış önce Çaa Köl yazıtlarını daha
sonra Ottuk Daş ve nihayet o güne kadar bulunanların en uzunu olan 12 satırlık
Elegest yazıtını keşfetmişlerdir. Uyuk Arhan, Uyug Tarlag, Tuba yazıtlarını
bulduktan sonra Finlandiya’ya döner yeni
keşiflerle eski keşiflerin mükemmle kopyalarıyla yeni bir çalışma Helsinki’de
1889 yılında neşredilir Inscriptions de
I’lenissei recueillies et publiees par la societe finlandaise d’archeologie (
Finlandiya Arkeoloji Derneğince Toplanan ve Yayımlanan Yenisey Yazıtları). Bu
neşirde Yenisey’deki 32 yazıtın kopyası yer almıştır.
1889 yılındaki yeni bir haber bilginleri heyecanlandırır ve
unutlarını yükseltir. Rus Coğrafyasu Doğu Sibirya Bölümü tarafından ilmi bir
sefer heyetinin bşında Moğolistan’a gönderilen etnograf ve gazeteci Nikolay M.
Yadrintsev, Moğolistan’d araştırmalar yaparken aynı meçhul yazıyı taşıyan daha
büyük taşlar bulmuştur. N. M. Yadrintsev, 18 Temmuz 1889 tarihinde Orhon
ırmağının suladığı mukaddes topraklarda, Ulan Bator’un 400 km kadar batısındaki
Koşo-Çaydan gölü yakınlarında 47.5 derece
kuzey enleminde 103 doğu boylamının kesiştiği yerde kaplumbağaya benzer
bir taş heykelin yanına uzanmış 3.75 metre boyunda bir abide görür. İşte bu
abide Köl Tigin’e ait olduğu anlaşılan bengü taşıdır. Bir km mesafe uzaklıkta
üç parçaya bölünmüş ve kumlar altında kalmış bir abide daha bulmuştur bu bengü
taş ise Bilge Kağan’a aittir.
Yadrintsev’in aynı yıl Rusça olarak yayımlanan raporu hemen
İngilizce ve Fransızca’ya çevrilmiş ve haber Avrupa bilim çevrelerinde
duyulmuştur. 1890’da , moskova’da bir arkeoloji kongresinde Fin bilginleri
haberi duymuşlardır. Finliler bu haber üzerine filolog ve etnograf Axel O.
Heikel’in başkanlığında bir heyeti Moğolistan’a göndermişlerdir. Heyet 15 Mayıs
1890’da hareket etmiş ve 1891 haziran ayında dönmüştür. Ruslar da W. Radloff’un
başkanlığında bir ilim heyetini Moğolistan’a göndermişler. Heyet 1891 baharında
hareket etmiş ve iki ay Moğolistan’da çalışmıştır. Radloff Pekin’de Çince
metinlerin tercümesini yaptırmış ve deniz yoluyla St. Petersburg’a dönmüştür.
Her iki heyetin seyahatinin neticesi 1892 ‘de
neşeredilmiştir. Inscriptions de
L’Orkhon (Orhon Abideleri) Helsingfors, 1892 ve Atlas der Alterthümer der Mongolie (Moğolistan’daki Eski Abidelerin
Atlası), St. Petersburg 1892.
Köl Tigin ve Bige Kağan bengü taşlarının bulunuşu, yazıyı
çözmeye çalışan bilginlere yardımcı olur. Her iki bengü taşının batı
cephelerinde birer Çince metin vardır. Bu metinler okunmuş tercüme ettirilmiş
ve abidelerin Köktürklere ait olduğu anlaşılmıştır. W. Radloff o sıralarda üzerinde
çalışmakta olduğu Uygur harfli Kutadgu Bilig’i bırakmış ve Türklerin bu esrarlı
yazılarının anahtarını bulmaya girişmiştir. Kopenhang’da bir başka alim Thomsen
de aynı esrarlı yazıların anahtarını keşfetmeye çalışmaktadır.
Thomsen, Köl Tigin ile Bilge Kağan anıtlarındaki benzer
metinlerden yararlanarak satırların sağdan sola sıralandığını anlar. Nihayet en
çok kullanılan işaretlerin özellikle iki yanında aynı işaret buluna üç işaretli
kelimenin ortasındaki işaretin sesli olacağını düşünerek bunlardan üç tanesini
ayırır. İkisini doğru tahmin eder i,o/u.
Fakat aslında ö/ü üçüncüsüne e
diyerek yanılır. Bu yüzden çıkmaza girer. Çince metinlerde geçen Türk şahıs
isimlerini aramaya başlar. Çince metinde geçen Türk kişi adları diğer Çin
kaynaklarında olduğu gibi anlaşılmaz bir haldedir. Yine de anıtlarda sıkça
geçen kelimelerin kişi adları olduğunu düşünerek araştırmalarına devam eder.
Yenisey yazıtlarında da geçen dört harfli bir kelimenin peşine düşer. Sonunda o
kelimenin tanrı kelimesi olduğunu bulur. Şimdi elinde t, n, r harfleri vardır. Çok geçen başka bir kelimenin Türk bir
diğerinin de Küş/Köl olduğunu bulur. Böylece her şey artık daha kolay olmuştur.
Radloff’ta hemen harekete geçmiştir ve 19 Ocak 1894’te Köl
Tigin Anıtını 50 nüsha olarak neşretmiştir. Die
Alttürkischen Inschriften Der Mongoloi. I. Das Denkmal zu Ehren des Prinzen Kül
Tegin. Aynı yıl Radloff Koşo-Çaydam anıtlarını üç fasikül halinde yayımladı.
Sonra hepsini tek cilt halinde bastırdı. Bu cilt açıklama ve metin kısmından
ibaretti. İkinci cilt ise indeks ve yazıların Çince bölümleri yer almaktaydı.
Çıkan son ciltte ise düzeltmeler, ilaveler ve notlar yanında ilk defa Yenisey
yazıtları da yayımlandı. Thomsen’in çalışmaları tam metin halinde çıkmıştır. Inscriptions de l’Orkhon Dechiffrees par
Vilh.
[1]
Balıkesir Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Yeni Türk Dili Anabilim Dalı. Balıkesir 2012.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder