(...)Bu dörtlüğü okurken Sultan, gözyaşlarını
tutamadı ve ağladı. Bir an için kendini Kerem’in kollarına atmak onu
doyasıcasına öpüp, koklamak istedi ama bu imkânsızdı.
Çünkü Sultan, ailesinin zoruyla
istemediği bir adamla nişanlanmıştı. Sultan’da Kerem’i seviyordu. Ama böyle bir
durumda Kerem’e zarar gelir diye bunu belli etmek istemiyordu. Sultan’ın
nişanlandığı adam kimdi peki?
Refik, yakışıklı, güç kullanmayı seven,
zengin bir ailenin çocuğuydu. Bugüne dek hep baba parası yemiş. Ailesini
sevmeyen anne, baba nedir bilmeyen bir insandı. Kötülüklere gebe kalmış
dünyada, şeytanın yaveriydi.
Ailesi, güç ve paraya önem verdiği için
Sultan’ı görünüşte centilmen olan bu adamla nişanladılar. Sultan’da ailesinin
zoruyla bu adamla nişanlandı. Ama Kerem’i seviyordu. Ailesine bu durumdan söz
etmekten de çekiniyordu.
Refik’in bir de kız kardeşi vardı. Adı
Mehtaptı. Mehtap abisinin tam tersi özelliklere sahip bir insandı. İnsanları
sever, insanlara değer verirdi. Ama abisini hiç sevmezdi. Abisi kötülük etmeyi
sevdiği için abisine olan sevgisi saygıdan ibaretti. Abisinin düşüncelerini ve
davranışlarını tasvip etmez onun bulunduğu ortamlarda bulunmamaya çalışırdı.
Sultan, içindeki bu huzursuzluğa son
vermek istiyordu. Bir akşam ailesine sevdiği biri olduğunu söyledi. Ailesi, ilk
başta bu kişinin Refik olduğunu düşünse de Kerem ismini duyunca bu düşünceleri alt
üst oldu. Kerem kimdi? Sultan’ın babası Kerem’i araştırmıştı. Onu asaleti belli
olmayan, ekmeğini yazdıklarıyla kazanan bir şair bozuntusu olarak görmüştü. Bu
Sultan’a layık değildi ve Sultan, Refik ile evlenmeliydi.
Bir akşamüstü iş çıkışı Sultan, Refik’in
kardeşi Mehtap ile karşılaştı. Sultan, Mehtap’ı severdi. Beraber bir şeyler
yapmaya karar verdiler. Sonra iki arkadaş, güzel bir gece geçireceklerinden
emin bir şekilde akşam buluşmak üzere ayrıldılar.
Mehtap, akşam için hazırlanmaya başladı.
Bu hazırlığı fark eden Refik, hazırlığın sebebini sordu. Mehtap, cevap vermeden
abisinin bulunduğu odadan çıkarak restorandın yolunu tuttu.
Sultan, buluşacakları yere erkenden
gelmişti ve Mehtap’ı bekliyordu. Mehtap da gelince iki arkadaş arasında güzel
bir sohbet başladı. Bu sohbette her şeyi konuştular. Sultan, bunu fırsat
bilerek sevdiği erkekten, Kerem’den söz etti. Mehtap, ilk başta çok şaşırmıştı
ama Sultan, her şeyi anlatınca; Sultan’ın başına gelen bu trajik olay için
üzüldü. O da Sultan gibi iyi kalpli bir meleğin, abisi gibi kötü bir insanla nişânlandırılmasına akıl
sır erdiremiyordu ve Sultan’a, bu konuda yardım edeceğine söz veriyordu. Akşam
çabuk geçmişti. Sultan ile Mehtap, bu güzel akşamı birlikte geçirdikten sonra
ayrıldılar.
Gece, geç saatte eve dönen Mehtap,
kimseyi uyandırmamak için sessizce kapıyı açmaya çalıştı. Refik açılan kapı
sesini duyunca hemen aşağıya indi ve Mehtap’ı gördü. Mehtap’ın kendisine cevap vermemesine
içerleyen Refik, Mehtap’a bu saate kadar nerde olduğunu sorsa da tekrar cevap
alamadı ve sinirlendi. Mehtap ise bunun farkındaydı. Abisini sevmese de dönüp
Sultan ile birlikteydim cevabını verdi. Refik, Sultan ismini duyunca yumuşadı.
Sonra kardeşini zorla da olsa salona götürdü. Buluşma sebebinin ne olduğu konusunda
kardeşinin ağzından laf almaya çalıştı ve Mehtap’ta, eline geçen bu fırsatı
değerlendirmek istedi. Çünkü Sultan’a yardım etmek istiyordu. Mehtap, Sultan’ın
kendisine söylediği her şeyi intikam alma adına abisine söyledi. Refik,
delirmişti. Kerem ismi beyninin her yerini işgal ediyordu. Ertesi gün Sultan,
Refik ile nişanını attı. Refik, nişanın atıldığını duyunca çok sinirlendi ve
bunun intikamını alacağını söyleyerek yaşananları seyretmekle yetindi.
Sultan, ailesini de karşısına alarak
nişanı atarken bir an için; Kerem ile taksi de tanıştıkları o yağmurlu gün
aklına geldi. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ve ıslanmamak içim oradan
oraya koşuşturan insanlar. Tam o sırada bir taksi bankaya giden yolun üzerinde
duruyor. İçinde Kerem. Kerem’i fark eden Sultan taksiye doğru koşuşturmaya
başladı. Kerem, Sultan’ın taksiye doğru geldiğini fark edince heyecanlandı o
sırada kapı açıldı. Sultan, taksiye bindi. Selamlaştıktan sonra Kerem’e : ‘Yine
beni mi bekliyordun.’ Diye sordu. Kerem, utangaç tavrıyla başını sallamakla
yetindi. Kerem’in o utangaç hali gözünün önünden gitmemişti. Hatırladıkça
gülümsüyordu.
Kerem, yazdığı dörtlüğün yanıtını bir
türlü alamamıştı. Çok merak etmişti. Acaba Sultan’ın cevabı ne olmuştu. Bunu
öğrenmek istiyordu. Bunun için Melih’in yanına gitti. Melih, Sultan ile aynı
bankada çalışan, Kerem’in de en samimi dostuydu. Sultan’ı, Melih aracılığıyla
takip etmişti. Melih, Sultan ile ilgili her şeyin haberini verirdi. Melih, mert,
dürüst arkadaşı için canını feda etmekten çekinmeyen biriydi. Melih’in
yardımıyla Sultan’ın cevabını öğrendi. Sultan, yaşanan her şeyi mektup ile
Kerem’e iletti. Kerem, mektubu okuyunca bu meleğin kendisini sevdiğini öğrendi.
Birbirlerini gördükleri o yağmurlu günden beri Sultan, Kerem’i düşünmüştü. Bunu
da mektubunda yazmıştı. Kerem’i, Refik’ten de haberdar etmişti. Kerem, Refik’i
tanıyordu. Refik Eminönü’nde nam salmış bir zengin züppesiydi. Kerem, Sultan
ile bir an önce evlenmeliydi. Hem sevdiğine kavuşacaktı hem de ömr-i saadetinde
özlemini çektiğini o güzel mutluluğu yakalayacaktı.
Kerem ile Sultan, sade bir törenle
evlendiler. Sultan’ın ailesi bu düğüne katılmadı. Evlatlarını ret ettiler. Ama
bir kişi vardı ki o hala Sultan’ı unutmamıştı. Sadık köpeği Mahmut’tan, Kerem
hakkında bilgiler almıştı ve intikam gününü bekliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder