Translate

27 Aralık 2015 Pazar

ATEŞ GECESİ REŞAT NURİ GÜNTEKİN

YENİ BİR YAYINA BAŞLIYORUZ...

ROMAN ÖZETLERİNİ SİZ DEĞERLİ OKURLARIMIZLA PAYLAŞIYORUZ. YAYINLANACAK BU ROMAN ÖZETLERİ DAHA ÖNCE BU KONU ÜZERİNDE ÇALIŞMA YAPMIŞ KİŞİLERDEN ALINTI YAPILMIŞTIR. ROMANLAR İLE İLGİLİ OLARAK TELİF HAKLARI TAMAMIYLA İLGİLİ YAYIN EVLERİNE AİTTİR. BU YAYINIMIZ TİCARİ AMAÇLI OLMAYIP. SADECE DEĞERLİ OKURLARIMIZA KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ SUNMAYI AMAÇ EDİNMEKTEDİR... 

NOT: DÜZELTİLMİŞTİR...


Kitabın Adı: ATEŞ GECESİ
Kitabın Yazarı: REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Yayın Evi ve Adresi: ÜLKÜ YAYINLARI
Basım Yılı: 1983 

KİTABIN KONUSU
  Bir gencin İstanbul’dan Milas'a sürgün gönderilmesiyle başlayan ızdıraplı günlerini anlatırken; karşılıksız bir aşkın gerçeğe dönüşmesi ve bu aşkın ruh dünyasındaki yansımalarını kitapta görmekteyiz.

KİTABIN ÖZETİ
    Murat Bey Milas'a sürgün gönderildiği gün onu kaymakam bey karşıladı. Kaymakam Murat Bey’i gördüğünde başta şaşırarak sürgün sen misin çocuğum dedi. Çünkü Murat Bey fiziki görünüşüyle yaşından oldukça küçük gösteriyordu. Kaymakam kısa bir zaman sonra yanındakileri Murat Bey'e tanıttı. Fakat zaman geçtikçe alışmaya başlıyordu. Bir gün kaymakam, Selim Bey ve Murat Bey bir iki kadeh içmeye gittiler. Murat Bey yaşı itibariyle kaymakam ve Selim Bey’den küçük olmasına rağmen, onlara ayak uydurabiliyordu. Hatta kaymakam, içkinin de tesiri olsa gerek Murat Bey'e ‘Murat Bey çocuğum, diyordu, sen artık yaşın itibariyle olmasa da vaziyetin itibarı ile koskoca erkeksin. Bu sırada Murat Bey mahallede çeşitli munzurluklara da başlamıştı. Murat Bey uzun boylu, yeşil gözlü, yakışıklı bir gençti. Murat Bey önce Stematula isminde bir genç kıza ilgi duydu. Stematula pek güzel olmamasına karşın, bakışlarıyla insanı büyüleye biliyordu. Murat Bey’de başta o bakışlara kendini kaptırdı. Fakat zamanla Murat Bey, Stematula’dan soğudu. Onun kendisinin peşinden hiç ayrılmayışı, sırf kendisini görmek için evine üç beş defa gelmesi Murat Bey’i rahatsız ediyordu. Stematula Murat Bey’i kıskandığından mahalledeki diğer kızlar hakkında, Murat Bey'e asılsız dedikodular ediyordu. Onlar hakkında yalan yanlış bilgiler vererek Murat Bey’in onlardan soğumasını istiyordu. Fakat zaman geçtikçe Murat Bey, Stematula'nın asıl yüzünü anlamaya başlıyordu. Ve zamanla mahallenin neşeli kızlarından birisi olan Rina’ya gönlünü kaptırdı. Rina güzel bir kızdı.
          Murat Bey bir akşam Rina’ya kasabanın kilise meydanına hayli uzak bir yerde rastladı. İkisi birliktemahalleye kadar geldiler. Ertesi akşam Rina’ya hemen hemen aynı yerde, ikinci kez tesadüf etti. Murat Bey’in şerefine evlerinde bir ziyafet tertip etti. Herkesi bu ziyafete davet etti. Yemekte Rina ile Murat Bey hep göz gözeydiler. Stematula bunun farkında idi fakat hiç bir şey yapamıyordu. Ama bir şey yapmak için fırsat kolluyordu. Bir ara Rina, Murat Bey’bir şey anlatmak istemiş ve sesini diğerlerinin duymaması için Murat Bey'e yüzünü yaklaştırdı.
Biraz ileride bir ağaca arkasını dayamış, yüzü dalların karanlığı içinde kaybolmuş, eğlencenin uzak bir seyircisi kalmaktan başka bir şey istemiyor gibi bir hali vardı. Murat Bey Stematula'yı yanına çağırarak ona kim olduğunu sordu ve Yunanistan'dan geldiğini öğrendi. Murat Bey onun yanına aşarak tereddüt içinde bir şeyler söylemeye başladı. O da Rumca bir şeyler söyleyerek Murat Bey'e cevap verdi. Murat Bey onun Rumca konuşmalarından bir şey anlamadı ve geri çekilmek istedi tam bu sırada Stematula Murat Bey'in imdadına yetişti ve ikisi arasında tercümanlığa başladı. Kalabalığın arasında ilerlerken, kibar matmazelin ona göz ucuyla baktığını yakaladı. Biraz evvel ona karşı bu kadar soğuk bir vaziyet aldıktan sonra bu bakışın niçin olduğunu anlayamadı. Yakalandığını anlayınca birdenbire gözlerini kaçırması, hatta bunu da yeterli görmeyerek direğin arkasına saklanmak ister gibi bir jest yapmış olması da anlamlıydı. Murat Bey yortu gecesinden sonra hep o kibar matmazeli düşünür oldu. Her yerde onun hayallerini görmeye başladı. Murat Bey yerinde duramıyor, mutlaka o matmazeli bir daha görmek istiyordu. Stematula'ya onun hakkında daha detaylı bilgi toplaması için rica etti. Stematula'da Murat Bey'e yemin ettirip onun gerçek kimliğini açıkladı. Onun aslında Yunanlı  değil; Osmanlı ahalisinden Doktor Selim Bey’in kardeşi olduğunu söyledi.
Murat Bey    kendinden, annesinden, babasından   bahsediyordu. Bir an Selim Bey, Murat Bey’in anlattıklarına göre, onun babasını hatırlar gibi oldu. Evet Murat Bey’in babası zamanında Selim Bey'e çok büyük yardımlar yapmış, onu ve ailesini bir çok kez tehlikelerden korumuştu. Bunun üzerine Selim Bey, Murat Bey’i kendisine daha yakın görüyor, "Babanın zamanında bize çok büyük yararları oldu, artık sen de benim bir kardeşimsin" diyordu. Bu duruma Murat Bey çok sevindi. Bu sayede Selim Bey’in evine sık sık girebilecek Afife'yi daha sık görebilecekti. 
Zaman su gibi akıp geçiyordu. Murat Bey biraz rahatsızlanınca, Selim Bey onu kendi evlerinde ağırlamaya karar verdi. Murat Bey biraz çekindi ama Selim Bey ısrar edince kabul etmek zorunda kaldı. Aslında bu Murat Bey için daha iyi oldu. Kendisi de bunun farkındaydı. Bu sayede Afife'yi her gün görebilecekti. Murat Bey'e köşkte bir oda hazırlandı. Murat Bey’le genelde Afife Hanım ilgileniyordu. Sabah kahvaltılarını yatağına kadar getiriyor, adeta bir çocuk bakıcısı edası ile Murat Bey'e ilgi gösteriyordu. Bu Murat Bey’inde hoşuna gidiyordu. Bu yakınlık Murat Bey'i Afife Hanım'a daha da sıkı bağladı. Artık Murat Bey Afife’den başka bir şey düşünemiyordu. Onunla yatıyor, onunla kalkıyor, nereye baksa onu görür gibi oluyordu. on beş gün aradan sonra Murat Bey yavaş yavaş ayağa kalkmaya başladı. Zaman zaman Afife Hanım’la bahçeye çıkıp. o küçücük bahçede sanki bir ormanda dolaşır gibi saatlerce dolaşıyorlardı. Bazen Murat Bey kendini üzgün gösteriyor, Afife Hanım'ın ona neyin var, neden böyle üzgün duruyorsun, yoksa bir derdin mi var demesini istiyordu. İstediği de oldu. Afife Hanım daha da ileri giderek, sanki kendisini sevdiğini biliyormuş gibi, neyin var, yoksa aşık mısın diye sorular soruyordu. Bunun üzerine Murat Bey kendi kendine acaba onu sevdiğimi biliyor mu diye düşünüyor, bazende Afife Hanım'ın sen benim kardeşimsin, bir derdin varsa söyle demesi, Murat Bey’i hayal kırıklığına uğratıyordu.
Uzun bir süre Murat Bey’le, Afife Hanım hiç görüşmediler. Murat Bey’in sürgün zamanı bitti ve İstanbul'a ailesinin yanına geri döndü. Aradan yıllar geçti ama Murat Bey’in sevgisi asla ölmedi. Murat Bey otuz beş yaşlarına gelmişti. Afife Hanım bir gün ansızın İstanbul'a geldi. Selim Bey rahmetli olmuştu. Afife Hanımın Murat Bey’den başka hiç tanıdığı kalmamıştı. Murat Bey!in annesi zamanında oğluna çok büyük iyilikleri olan Afife Hanım'ı çok iyi karşıladı ve tıpkı bir anne şefkatiyle onu bağrına bastı. Afife ile Murat Bey başta birbirlerine  yabancı iki kişi gibi hareket ediyorlardı. Afife Hanım'ın yüzünde çizgiler belirmiş, göz kapaklarının altı morarmaya başlamıştı. Fakat hala eski güzelliğini koruyordu. Birkaç gün sonra Afife Hanım, Murat Bey’le konuşmak istediğini söyledi. Afife Hanım çok heyecanlıydı. Yıllar sonra Murat Bey'i sevdiğini ona itiraf edecekti. 

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

STEMATULA: Varvar Dudu'nun yanında çalışan, Murat Bey’in Milas'a gelmesiyle ona aşık olan bir genç kız.
AFİFE: Selim Bey’in kız kardeşi.Yirmi dört yaşında, evli, bir çocuk annesi, dolgun vücutlu, yeşil gözleriyle çevresindekileri büyüleyen,güzel bir kadın.
SELİM BEY: Girit’i kurtarmak için çalışan, zamanında Rumların eline esir düşen Sklavaki ailesinin küçük oğlu.
VARVAR DUDU: Murat Bey’in Milas'a sürgün gönderildiğinde, evinde kaldığı kırk yaşlarında, dul bir kadın.Yaşlı olmasına karşın, gayet genç gözüken, güzelliğiyle genç kızlara taş çıkartan dul bir kadın.
MURAT BEY: On dokuz yaşında, İstanbul’dan Milas'a sürgün gönderilen yakışıklı, dürüst bir genç.Yaşına göre gayet olgun davranışlar sergileyen, oturaklı bir kişi.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ
   Reşat Nuri Güntekin 1889’da İstanbul’da doğdu.Edebiyat Fakültesini bitirdi.Liselerde öğretmenlik, müdürlük, Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Paris Kültür Ataşeliği yaptı. UNESCO’DA Türkiye'yi temsil etti. Romanları, hikayeleri, tiyatro eserlerini yanı sıra  çeşitli çevirileri de vardır. 

ESERLERİ

Hikaye Kitapları
Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930).
Gezi Yazıları
Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları
En ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Romanları
Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
Gezi Yazıları
Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder